Artık Ekim ayınında sonuna yaklaştığımız için hava soğumaya başlamıştı. Normalde böyle bir havada dışarı çıkmazdım. Ama çıkmam gerekiyordu. Üzerime lacivert pantolon, yelek ve blazer ceket takımı giydim. Beyaz, altın rengi detaylı çantamı alıp şirkette gittim.
Şirkette girdiğimde bütün çalışanlar başlarını işten kaldırıp en azından birkaç saniye için bana baktılar. Ama ben onları görmezden gelip asansöre bindim. İlk durağım Kaya'nın odası oldu. Bu aralar hem benim hem kendinin işlerini hallediyordu. Bu onun için oldukça yorucuydu. Ayrıca son zamanlarda defileden sonra gelen iş birliği tekliflerini değerlendirmek için şirketlerden müddet istemiştik. Bugün onlara baksak iyi olacaktı.
Kaya'nın odasının kapısını tıklatıp içeri girdim. Başını bilgisayardan kaldırıp bana baktı. "Hoş geldin." dedi gülümseyerek. Bende ona gülümsedim. Kaya yanıma gelip bana sarıldı. "Gelmen iyi oldu, koleksiyon ile ilgilenen şirketleri daha fazla oyalayamayacaktım." dedi. Tebessüm ettim, "Acil işleri halledip gideceğim."
Beraber benim odama geçtik. Bilgisayarımdan mailleri kontrol ettik. Bazı şirketleri bizzat ben arayarak iletişime geçtim. Koleksiyonum beklediğimden çok ilgi çekmişe benziyordu. Ayrıca bir okul, bana mail atmıştı. Okula gidip konuşma yapmamı istiyorlardı. Lise son sınıflara yönelik bir konuşma olacak ve onları akademik ve mesleki açıdan yönlendirecekti. Kabul etmek için müdüriyetti aradım. Ama konuşmanın tarihini önümüzdeki hafta Cuma'ya aldım. En uzak gün oydu.
Peri, biz bilgisayarın başında otururken kapıyı çalıp içeri girdi. Bana bir bardak bitki çayı, Kaya'ya ise kahve getirmişti. İkimizde içeceklerimizi yudumlarken Kaya bana döndü.
"Hani sen kaza yaptığında, bir konuşma yapmıştık, hatırlıyor musun?" dediğinde önce neyden bahsettiğini düşündüm.
"Ne konuşmuştuk?" diye sorup çayımdan bir yudum aldım.
"Hani, Yüzbaşı hakkında." dedi Kaya imalı bir sesle. Dudaklarımı bardaktan ayırmadan ona baktım.
"Eee?"
"Bu adam sözde ilgini çekmiyordu. Ne zaman bu kadar yakınlaştınız siz?" dedi Kaya tek kaşını kaldırarak. İç çekerek başımı arkama yasladım. Normal koşullarda belki de bu konuyu ilk söyleyeceğim kişi Kaya olurdu. Ama bu hengamede hiçbir şey istediğim gibi gitmemişti.
"Defilede, bana aşık olduğunu söyledi. Bende ona karşı boş değildim. Bende itiraf ettim. Ama sonrasında olanlar..." gözlerimi yumarak sustum. Devam etmedim. Edemedim. Kaya, anladığı için derin bir iç çekti.
"Hastanede ona ihtiyacım vardı, bunun etkisiyle her saniye daha da yakınlaştık. Normalde, daha bir ayımızı bile doldurmadık. Ama aylar içinde elde edeceklerimizi ilk günden ettik." dedim ona açıklama olarak. Sonrada elimdeki bardağı masaya bıraktım. "Ne bileyim, benimde aklım karışık."
Kaya da benim gibi arkasına yaslandı. "Sonraki durağınız nikah masası olmaz umarım." dedi kahvesinden hoşnut olmayan bir yudum alırken. "Salak." diyerek yüzümü buruşturdum. "Valla hızlısınız Hera Hanım. Düğüne çağırırsınız umarım." dedi. Yarım ağız güldüm, "Salak çocuk." derken elimi kaldırıp kafasına vurdum.
"Ulaş biliyor mu?" diye sordu bu sefer. "Biliyor, tahmin ettiğimden daha ılımlı yaklaştı. Sorun babam." dedim. Kaya kahkaha attı. "Her zamanki Yener Sezgin." dedi başını iki yana sallarken. "Oğuzalp, öğrendiğinde onu nasıl 'seveceğini' düşünüyor." dedim parmaklarım ile tırnak işaretti yaparken. "Çok kötü sevecek." dedi Kaya yüksek sesle gülerken.
"Aslında, babamın da biraz ılımlı yaklaşacağını umuyorum." dedim çay bardağım ile oynarken. "Ne açıdan?" dedi Kaya, kahvesinden büyük bir yudum aldı. "Oğuzalp, defalarca kez hayatımı kurtardı. Ve bu babamın ona karşı biraz daha yumuşamasını sağladı. Bunun farkındayım. Ama tabii, erkek arkadaşım olduğunu öğrenince ne yapar, orasını kestiremiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözler Yalan Söylemez
ActionOn yedi yaşında annesi canice öldürülen Hera Sezgin, yıllar sonra babası ile birlikte bir plan kurup annesinin intikamını alır. Bu cinayet bütün kayıtlara bir intihar olarak geçmiştir. Ve kimse bu ölümü sorgulamamıştır. Ta ki, Hera'nın gizli bir op...