"Bu kaçıncı kahve?" diye sordu arkamdan Ulaş'ın sesi. Boş bir şekilde asfalt zemine bakan gözlerimi ona çevirdim. Olayların üzerinden yalnızca bir gün geçmişti. Bu süreç içinde, Kaya hastaneye gelmişti. Ulaş'ı benim evime götür getir yapmıştı. Gelirken bana da bir iki parça temiz kıyafet getirmişti. Cengiz, Engin abi ve Polat askeriyeye gitmiş, onların yerine Ferit ve Uğur gelmişti. Arva hala buralardaydı. Devrim de öyle. Gitmeleri için ısrar etmeme rağmen gitmemişlerdi.
Oğuzalp, sadece bir kez ayrılmıştı hastaneden. Yaşar amca ile beraber askeriyeye gitmişlerdi. İşleri biraz toparlamışlardı. Sonra ise Oğuzalp, üzerindeki kamuflajlarından kurtulmuş ve sivil kıyafetler içinde hastaneye dönmüştü.
Benimse gözüme bir gram uyku girmemişti. Sadece iki kez dalmıştım. Onda da, kabus görerek uyanmıştım. Kahveyle ayakta duruyordum. Ulaş'ın sorusunun ise cevabını bilmiyordum. Peki kaç saattir uykusuzdum? Saymamıştım.
"Ben her zaman fazla kahve içerim Ulaş." dedim ona kaçamak bir cevap olarak. Ulaş, iç geçirerek bankta yanıma oturdu. "Kaçamak cevaplarını sevmiyorum." diye söylendi başını iki yana sallayarak. Cevap vermeden kahvemden bir yudum aldım. Hastane kahvesiydi ve tadı bok gibiydi. Ama dünden beri sanırım on bardaktan fazla içmiştim.
"Yemek yedin mi?" diye sordu Ulaş. "Yedim." dedim. Sabah Oğuzalp kantinden aldığı tostu bana zorla yedirmişti. Şu olay yüzünden belkide aylar içinde yaşayacağımız yakınlaşmayı bir günde yaşamıştık. El ele tutuşmak, sarılmak, öpülmek gibi. Şefkatle yaklaşıyordu bana. Ayrıca beni düşünüyordu. Şuan askeriyeye gitmişti, hızlıca dönecekti. Ve gitmeden önce içtiğim kahveler yüzünden bana kızmıştı.
Ama her zamanki gibi sözünü dinlememiş, o gittiğinde yeni bir kahve almıştım.
"Abla." dedi Ulaş yanımdan. "Hı?" diye mırıldanarak ona baktım. "Biraz uyusan mı? Gözlerin kızarmış, yüzünde kağıt gibi. İyi gelir." diye bir teklif sunduğunda başımı iki yana salladım. Herkes biraz uyumam gerektiğini söylüyordu. Bende biliyordum. Denedim, ama kabuslar yüzünde pes ettim.
Parmaklarım annemin yüzüğü kavrarken, "İyiyim Ulaş." dedim. Onu inandırmaya çalışmadım. "İstiyorsan sen benim evime gidebilirsin. Hem dinlenirsin, dolapta yemekte var." dedim bakışlarımı ona çevirerek. Az önce benim yaptığım gibi başını iki yana salladı. "Yalnız kalmak istemiyorum." dedi. Haklıydı. "Kaya da gelsin?" dedim bu sefer. "Gerek yok, şuan senin yanında kalmak istiyorum."
Onu zorlamadan başımla onayladım. Sessizce kahvemden yeni bir yudum aldım. Sonra elimi ceketimin içine atıp bitmek üzere olan sigara paketini çıkardım. Üç dal kalmıştı içinde. Bir tanesini çıkarıp kuru dudaklarımın arasına koyup yaktım. Ulaş'tan uzak olan elimle sigarayı tutarak dumanı dışarı üfledim. Normalde Ulaş'ın yanında içmezdim. Ama şuan istisnai bir andı.
Ben onun sigara hakkında bir şey söylemesini beklerken o, bambaşka bir konuya girdi. "O abi kim?" diye sordu. Yutkunarak, "Hangisi?" diye sordum ve sigaradan bir nefes çektim. Salağa yattım. Ulaş bunu anlamış olacak ki güldü yanımda. "Şu Oğuzalp mi neydi adı?"
Sigaramın külü silkelerken, "Operasyonu yürüttüğüm yüzbaşı ve arkadaşım." dedim. "Onları biliyorum. Ve erkek arkadaşın, onu atlıyorsun." dedi imalı bir sesle. Anlamaması pek mümkün değildi zaten. Oğuzalp ben nereye gidersem peşimden geliyordu. Kimseden çekinmeden bana sarılıyordu. Elimi tutuyordu. Ve şuan sanırım benimde doğru düzgün konuştuğum tek kişi, Ulaş'tan sonra oydu. İkisi benim zayıf karnımdı.
"Evet," diye mırıldandım saklamadan. "Erkek arkadaşım."
"Ne zamandır?" diye sordu.
"Saldırıdan birkaç saat önceden beri." derken başımı bankın arkasına yasladım. Ulaş şaşkınca bana baktı. "Aslında saklardık, çünkü anlaşılırsa ikimizden birini görevden alabilirler." dedim. "Ama olaylar her zaman istediğimiz gibi gelişmiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözler Yalan Söylemez
ActionOn yedi yaşında annesi canice öldürülen Hera Sezgin, yıllar sonra babası ile birlikte bir plan kurup annesinin intikamını alır. Bu cinayet bütün kayıtlara bir intihar olarak geçmiştir. Ve kimse bu ölümü sorgulamamıştır. Ta ki, Hera'nın gizli bir op...