Mantıklı düşünemiyordum. Onlarca operasyon yürütmüş bir MİT ajanıydım ve şuan mantıklı düşünemiyordum. Vücudum ve beynim uyuşuktu. Sadece robotik bir şekilde hareket ediyordum.
Evden çıkmadan önce montumu giydim. Ardında yemek yemeği bırakmış, Kaya ile birlikte beni izleyen Onur'a döndüm. Yüzüme bir tebessüm oturtmaya çalışarak ona doğru yaklaştım.
"Anneciğim, ben şimdi Devrim dayınla birlikte askeriyeye gidip geleceğim. Bu gece seni Kaya dayın uyutsa olur mu?" dedim ona doğru eğilerek. Bana endişeli bir şekilde bakarak başını salladı. "Tamam anne, geri geleceksiniz değil mi?" diye sordu.
Gidip de dönemememizden korkuyordu. Elimi uzatıp saçlarını okşadığım sırada benim yerime bu soruya Devrim cevap verdi. "Tabii ki döneceğiz, dayıcığım. Sadece biraz geç döneceğiz o kadar."
Gözlerimi Onur'un yüzünden Devrim'in yüzüne çevirdim. Yüzünde her zamanki güven veren gülümsemesi vardı. O her zaman, hatta ilk tanıştığımız günden beri benim için bir abi gibiydi. Ekipte de yaşı en büyük olan oydu. Bu yüzden aslında hepimizin abisi gibiydi. Ama bana hep daha sıcaktı.
Ve şuan bana her zaman aşıladığı güveni Onur'a aşılamaya çalışıyordu. Bu yaptığı içimi sıcacık etse de, gerginliğim yüzünden ona yansıtamıyordum.
Onur'a döndüm ve saçlarına bir öpücük kondurdum. "Seni seviyorum, bir tanem." derken saçlarını düzelttim. Onur da bana tebessüm etti. "Bende seni seviyorum, anne." diyerek yanağımı öptü.
Onur'u Kaya'ya emanet edip evden çıktığımızda, Devrim uzun boyuna rağmen adımlarıma yetişemiyordu. Ben arabaya bindiğimde o da kendini alelacele ön yolcu koltuğuna attı. O bana sorular sorarken ben kısa ve öz cevaplar ile olayı özetleyerek gazı kökledim.
Merkezden uzak olan askeriyeye on beş dakika içinde varmıştık. Onlarca kırmızı ışık ihlaliyle bile o onbeş dakika canımdan bezdirmişti beni. Arabayı park edip o kadar hızlı indim ki, kapı neredeyse elimde kalıyordu. Devrim de bana yetişmek için neredeyse yere yapışıyordu.
Askeriye girdiğimde döndüğüm koridorda bir asker ile konuşan Serhat'ı gördüm. Asker hararetle ona bir şeyler anlatıyordu. O ise ifadesiz bir yüzle dinliyordu.
"Serhat!" diye seslenerek yanına doğru yürüme başladım. Serhat beni görünce karşındaki askeri bir el hareketiyle kovdu. Benden bir şey sakladığını düşündüm, lakin bu büyük ihtimalle benim paranoyamdı. Zira adam binbaşıydı ve bir sürü işi vardı.
Karşısında durup, "Haber var mı?" diye sorduğumda anında bana bildiklerini aktarmaya başladı. "Telefon sinyallerini takip ettik. Ve ıssız bir orman yolunda terk edilmiş bir askeriye aracına ulaştık. Ama ekipten kimseyi bulamadık. Sadece telefonları vardı."
"Kaçırıldılar mı yani?" diye sordum. Nasıl olurdu? Daha görevden yeni dönmüştü.
Serhat başını salladı, "Benim tahminlerim o yönde."
Ben ellerimle yüzümü sıvazlarken Devrim beni kolumdan tutup kendine çekti. Ağlamamak için dişlerimi sıktım ve onun bana sarılmasına izin verdim.
O sırada koridorda yankılanan ayak sesleri ile ekibinde geldiğini anladım. Devrim'den ayrıldım. O arkadaşlarımızın sorularına cevap verirken Serhat, "Yaşar Albay ve Ulualp Yarbay toplantı salonunda. İsterseniz yanlarına gidelim?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözler Yalan Söylemez
ActionOn yedi yaşında annesi canice öldürülen Hera Sezgin, yıllar sonra babası ile birlikte bir plan kurup annesinin intikamını alır. Bu cinayet bütün kayıtlara bir intihar olarak geçmiştir. Ve kimse bu ölümü sorgulamamıştır. Ta ki, Hera'nın gizli bir op...