Yıllardır beklediğim o gün sonunda geldi çattı.18 yılımı verdiğim bu güzel şehirden ayrılık vakti...İçimde tarif edemediğim bir his var.Bir türlü adını koyamadığım tuhaf bir duygu bu.Daha önce yaşanmamışlardan...
Annem;babamı kaybettikten sonra tüm dayanağım olan, bana 11 yıl hem annelik hem de babalık yapan hayatımda gördüğüm en güçlü kadın.Ondan ayrılmak benim için çok zor olacak .Onun içinde durum pek farklı değil.Keşke diyorum keşke bir kardeşim olsaymış en azından anneme yoldaş olurdu.
Ankara'daki son saatlerim.Herkes beni ikna etme çabasında. Gençliğine yazık, çalışıp çabalayıp aldığın puana,annene yazık nidalarını duyuyorum. Benim ne kadar inatçı olduğumu, verdiğim karardan asla dönmeyeceğimi bilmelerine rağmen hala çabalıyorlar.Benimse tek yaptığım bir çocuğun en sevdiği oyuncağını kavrarmışçasına elimden düşürmediğim bavullarımla duygusuz bir şekilde yüzlerine bakmak.
''Geldi! Dayın geldi.'' dedi Neriman Teyze gözlerime bakarak.
4 katlı binanın merdivenlerinden apar topar aşağı iniyorum.Arkamda koca bir ahali...18 yıldır yaşadığım bu samimi,içten yuvadan ayrılıyorum.Dayımın beyaz broadwayi kapıda beni bekliyor.Belki de çocuklarından bile çok sevdiği o beyaz broadwayi...
Anneme sarılıp onu sürekli arayacağımı söyledikten sonra öz teyzemden daha çok sevdiğim anneme en çok benzettiğim yan komşumuz Neriman Teyzeye sarılıp helallik istiyorum o da yarı ağlamaklı bir sesle helal olsun kuzum deyip arabaya bindiğimde ardımdan bir tas su döküyor.
Sonunda arabadayım çantama bir göz atıyorum annemin ve Neriman Teyzenin benden habersiz çantama tıkıştırdıkları börekler ve sarmalar tüm yeri kaplamış. Dayım beni Yenimahalle'deki terminale bırakacak ordan da hoop Kayseri'ye.Terminale varana kadar dayımla çok bi konuşmamız olmadı.
Terminale geldiğimde derin bir nefes aldım.Bu araba yolcukları hep midemi alt üst eder zaten.Dayım beni bineceğim otobüse kadar getirdi.Ona sarıldım,çocuklara selam söyle dedim. ''Dikkatli ol kızım molalarda otobüste tek başına kalma'' dedi.Bu devirde bir kıza ne söyleyebilirdiniz ki!Kafamı onaylarmışçasına salladım.13 numaralı koltuğa yerleştim ve dayıma el salladım.
Otobüsün hareketine 15 dakika kalmışken çantamın içindeki saklama kaplarıyla cebelleşip böreklerin altında kalmış kulaklığımı zar zor buldum.Bu kulaklık kafamdan bile karışıktı.Çözmeyi becerdiğimde kaptan,şoför koltuğuna oturmuş yolcular koltuklarına yerleşmişti.Kimseyle muhabbete girmemek için kulaklıklarımı takıp müziği son ses açtım.Düşüncelerimin sesi arka planda çalan Nothing Else Matters'ın bile önüne geçmişti.
''Defne Yıldırım! Hanımefendi Defne Yıldırım siz misiniz?''Soruyu soran muavindi.Bir anlığına ''Hayır ben Sinem Önal'' diyecektim ki son anda '' Evet benim, müzikten duymamışım kusura bakmayın'' dedim. Dakika bir gol bir di.Aradan 2 ay geçmesine rağmen bu ada ben dahi alışamamıştım.
4 saatlik bir yolculuk, yapacaklarımı düşünmek için gayet yeterli bir süreydi.Yapacaklarım arasında o şerefsiz amca bozuntusunu öldürme planı vardı.Düşünüyorum da zaten o şerefsizin bir ayağı çukurda elimi neden onun pis kanıyla kirleteyim ki? Ölümü beklediği aşikardı zaten.
Evet,evet Bartucuğum!20 yaşında yeşil gözleri sarıya çalan saçları ve mükemmele yakın vücudu... En sevdiği yemek somon ve avakadolu panzanella,en sevdiği film 20 yaşında olmasına rağmen Avengers,terazi burcu,kahvaltı yapmadan önce mutlaka yarım greyfurt yer,yat partisi yapmayı ve katılmayı çok sever,boyu 1.80 kilosu 68 ve daha birçok şey.Onunla ilgili bu kadar çok şey biliyorken neden babasıyla uğraşayım ki?
Bartucuğumuz babasına pek düşkün değil anlaşılan ama babasının Bartu'ya ne kadar bağlı olduğu bariz ortada.Holdingi basıp onu oracıkta öldürebilirim.Bu fikir hoşuma gitmedi değil ama güvenlik sistemlerinin o kadar boktan olacağını sanmıyorum.
O pisliğin oğlu bir kurşunla ölmemeli.İşte bu!Acı çekmeli,sürünmeli.Hayatında hiç yaşamadığı bir acı yaşamalı hemde çok büyük bir acı.
''Defne Hanım çay mı alırsını... çok özür dilerim korkuttum galiba kusura bakmayın.''
'' Ö... önemli değil dalmışım ben bir şey almayım''
Düşüncelere o kadar dalmışım ki muavine nasıl bir tepki verdiğimi bile hatırlamıyorum.Çok büyük bir tepki vermiş olmalıyım ki tüm otobüsün gözü üstümdeydi.
Bu dört saatlik yolculuğun nasıl geçeceğini düşünerek müziğin sesini bir kademe daha arttırıp kafamı cama yasladım ve yorgun gözlerle uyumayı diledim.
''Sayın yolcularımız Kırşehir Mavi Kent dinlenme tesislerinde bulunmaktayız 15 dakikalık molada kıymetli eşyalarınızı yanınıza alınız.Teşekkürler.''
Saat 7.30,2 saat boyunca uyumuşum.Yorgunluğum bir nebze olsun hafiflemiş.Ellerimi havaya kaldırıp esnedikten sonra çevreme bakındım bi kadın ve çocuğu ve kocası olduğunu umduğum adam dışında otobüste kimse kalmamıştı.Kadın çocuğunun bezini değiştiriyordu ve ortalık iğrenç kokmaya başlamıştı bile.Otobüsle yolculuğun rezilliklerinden birisi daha!
Çantamı alarak apar topar dışarı çıktım.Doğrusunu söylemek gerekirse fena sıkışmıştım ve acilen lavaboya gitmem gerekiyordu.Lavaboyu güç bela bulduktan sonra çantamı girişte oturan bi kadına emanet ettim.
İşimi bitirdikten sonra dışarı çıktığımda kadını olduğu yerde bulamadım.
Neden böyle aptalca bir şey yapmıştım ki? Tüm param,telefonum,hatta ve hatta silahım bile çantamın içindeydi.Tesis kapısına vardığımda güvenlik görevlileri bi kadını saçından tutmuş çekiştiriyolardı.Evet o kadın çantamı emanet ettiğim kadındı.Küçük bir hengameden sonra çantama kavuştum.Şükür ki her şey tamdı. Kalkış saatine yetiştim ve koluğa kendimi ohh be dermişçesine attım.
Çantamdan not defterimi çıkarıp KURAL 1:''Asla kimseye güvenme!''notunu aldıktan sonra kendimi müziğin huzuruna bıraktım ve 2 saatlik yolculuğun huzurla sonlanmasını diledim.
Güç bela bu bölümüde bitirdim.Umarım beğenirsiniz.Oy ve yorumlarınızı bekliyorum keyifli okumalar (medyada Bartu ve Sinem var) :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZAN YELİ
Genç KurguKalbinde merhamet adına hiçbir şey bulunmayan, İçini intikam duygusu kaplayan , Küçük yaşta yetim kalan bir kızın... Sinem Önal'ın,aşkla intikam arasında kalan,yalanlar üstüne kurulu hikâyesi...