10

10 4 15
                                    

Albert ve Luca bir kafede buluşup masaya oturdular. Luca üşüyen ellerini cebine sokup 2 tane sıcak çay istedi. Daha sonra Albert'a dönüp konuşmasını bekledi. Albert gözünü masanın ucuna dikmiş düşünürken bunu fark bile etmedi.

Luca, Başkomser'inin kafasının oldukça karışmış olduğunu şimdi daha iyi anlamıştı.

Çaylar geldiğinde Albert kafasını iki yana sallayıp kendine geldi. Çayını eline alıp avuç içlerini ısıtmak istemişti fakat bardak avuçlarına fazlaca küçük geliyordu. Bir süre daha sessizlikten sonra Luca artık sıkılmış olucak ki derin bir nefes alıp Albert'a döndü.

"Başkomser'im? İyi misiniz?"

Albert kafasını Luca'ya çevirip gülümsedi. Çayından son bir yudum alıp arkasına yaslandı.

"İyiyim Luca, fakat bu dava bir an önce kapansa daha iyi olacağım. Bugün bir şeyler daha öğrendim ve bu aklımızda olan olmayan bütün senaryoyu tekrardan sorgulamamı sağladı."

Luca merakla öne eğildi. Bu artık elinde olmadan gerçekleşen bir hareketti. Albert, Luca'nın meraklandığını anlamıştı, gülümsedi.

"Bugün Dave ve Lillian'ın evine gittim. Bahçede küçük bir araştırma yapmak için. Sonra yanıma bir adam geldi. Dave'in komşusuymuş. Şüpheli tavırları vardı önce. Ama sonra ağzındaki baklayı çıkardı. Dave'in öldüğü gün, gece yarısı bahçeye bir araba girdiğini görmüş."

Luca kafasını sallayıp Albert'a bakmaya devam etti. Hiçbir şey anlamamış olduğu belliydi. Bu dava onunda kafasını fazlaca karışıyordu belli ki.

"Luca."

Dedi, sadece Albert. Luca kafasını kaldırıp Albert'a baktığında hâlâ ne anlaması gerektiğini anlamamıştı.

"Luca... Arthur'un arabası mı var?"

Luca gelen farkındalıkla gözlerini ve ağzını kocaman açmıştı.

Bu sadece Arthur'un katil olmadığını değil, aynı zamanda Arthur'a birinin iftira attığını gösteriyordu.

"P-peki, peki ya yalan söylüyorsa? Hem o saatte o tarafa giden bir araba gözükmüyor kamerada."

"Peki başka bir şehirden geldiyse?"

"Nasıl yani?"

"Demek istediğim birkaç gün öncesinden şehirden çıkmış biri, o gün kameranın olmadığı taraftan tekrar geldiyse? Günler öncesinden planlanmış bir cinayetse?"

Luca gözlerini sımsıkı kapatıp arkasına yaslandı. İki gündür bu davayı düşünmekten doğru düzgün uyuyamamıştı bile. Kendini fazlaca yorgun hissediyordu. Uykusuz ve dengesiz. Gözlerini açıp Albert'a baktı tekrardan. Onunda Luca'dan bir farkı yoktu. Kafasını önünde tahta, yüksek ve rahatsız masaya koysa bile uyuyacak gibiydi. Luca ayağa kalkıp Albert'ı da kaldırdı.

"Hadi Komiser'im. Gidelim en iyisi. Eve gidip biraz dinlenin. Yarın daha sağlam kafayla düşünürüz."

Albert bir robotmuş gibi kafasını sallayıp ayağa kalktı. Ayaklarını yere sürükleye sürükleye dışarı çıkıp arabaya bindiler.

Luca önce Albert'ı evine bırakıp, sonra evine gitti. Albert evine girip direkt yatak odasına geçti. Üstünü çıkarıp banyoya girdi. İşte şimdi tam olarak rahatlamış hissediyordu. Banyodan çıkıp yatağına doğru giderken, günler sonra uyuyacağı için o kadar mutluydu ki. Bu mutluluğunu hiçbir şey bozamazdı.

Bozdu.

Gözlerini kapatır kapatmaz çalan telefonu bozdu. Yorganı ayağı ile teklemeyerek yatağın öbür ucuna fırlattı. Kendini çok huysuz hissediyordu. Telefonu eline alınca tanımadığı bir numara gördü. Telefonu açıp kulağına koydu.

"Alo?"

"..."

"Alo?"

Karşı taraftan hâlâ ses gelmemesi Albert'ı daha da sinirlendirmişti.

"Eğer cevap vermeyeceksen neden bu saatte arayıp rahatsız ediyorsun ki?! Konuşacaksan konuş!"

"A-alo. Komiser Albert?"

Karşıdan gelen karasız aynı zamanda korku dolu sesle durdu Albert.

"Benim. Sen kimsin?"

"B-ben şey... şeyim...T-tony."

"Pekâla? Kimsin Tony ve neden aradın?"

"Ben... Dave Elwis'in cinayeti için aradım."

🍷

Yeto aq ne Dave'mis.

Dubious~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin