4

13.2K 940 50
                                    

"İnsanlar sevgi duyulacak ya da nefret edilecek kadar değerli değiller

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"İnsanlar sevgi duyulacak ya da nefret edilecek kadar değerli değiller. İnsanlar... kendi kişiliklerinde kaybolmuş, sahipsiz ruhlar." yazısını okuyunca iç çekti. Bunları neden yazmıştı acaba diye düşündü. Nasıl bir şey ona bunları yazdırmıştı?

Burada ilk haftası dolmuştu. Dün Levent evde yokken atölyesine gitmişti. Gerçekten de dendiği gibi tasarımlarının ismi latinceydi. Unutamadığı kelime; Fortis el liber. Çizimleri oldukça kusursuzdu. Sima'nın yaptıkları onunkilerin yanında oldukça amatördü.

Atölyede dururken aklına çalışma odası geldi. Levent'in gözlerini yumup düşündüğü güzel oda. Yavaşça kalkıp odaya gitti. Bunları yaparken oldukça sessizdi. En azından öyle düşündü. Oda onun parfümü kokuyordu. Ve o olmadan çok sönük gelmişti gözüne.

Yavaşça masasına yaklaşıp sandalyeye ilerledi. Sima tüm gün bu odada oturmak yerine ferah, aydınlık atölyeyi tercih ederdi. O da öyle düşünüyor olmalıydı. Genelde atölyede olduğunu duymuştu çünkü. Sandalyeye oturup gözlerini kapattım. Biri o an içeri girse ve ne yaptığını sorsa öylece kalırdı büyük ihtimalle. Ama nedense burada oturmak... güzel hissettiriyordu.

Gözlerini açıp çekmecelere baktı. Ah evet, görev. Hemen ilk çekmeceyi açtı ama kağıttan başka bir şey bulamadı. İkinci çekmecede ise bir fotoğraf vardı. Koca çekmecede tek bir fotoğraf! Fotoğrafta çok güzel bir kadının siyah beyaz yüzü vardı. Kimdi bu? Saçları kısa, eski moda bir kesimdi. Gözleri iri ve kirpikleri uzun. Bu... annesi miydi?

Bunu düşünecek vakit yoktu. Bu yüzden fotoğrafı koyup çekmeceyi kapadı. Parfümünün odaya sinmemesini umdu. Levent'in odası neresiydi acaba, diye mırıldandı. En uzak köşe olmalıydı. Uzun koridorda ilerledi. Kapısı hafif açık olan yere girdi. Çünkü hizmetçilerin sesi geliyordu.

On dakika içinde ses gidince odadan çıktı. Ve tek başına, en karanlık köşede duran odanın önünde durdu. Burası olduğuna emindi. Buraya gelen ses neredeyse hiçti. O bunu isterdi. Yavaşça kapıyı açtı, nefesini tutmuştu. Sanki onu nefesinden yakalayacaklardı.

Maviydi. Oda baştan aşağı mavi ve tonları ile dekor edilmişti. Ve düşündüğünün aksine oldukça aydınlıktı. Geniş ve moderndi. Hızla dolaba gidip, kapağını sürdü. Onun takımları ile doluydu. Ve o kokuyordu. Burası olduğunu biliyordu.

Yavaşça komodini açtı. Burada saat, yüzük ve bir silah vardı. Hızla diğer komodini açtı. Burada da bir defter, kalem ve bir kaç telefon vardı. Defter. Yavaşça defteri alıp pantolonuna sıkıştırdı ve tişörtünü üstüne örttü. Sonra da geldiği gibi gitti. Bunlar olurken elinin titremesini umursamamalıydı.

Dünden beri, gizlice defteri okuyordu. Sadece ve sadece hüzün kokuyordu. Mesela, " Yalnız olduğumu biliyorum. Kimsesiz hatta sahipsiz. Bilmediğim bir şeyi ise yeni fark ettim. Ben bile benim dostum değilim. Ben bile kendimden nefret ediyorum." ve "Olmuyor. İnsanların gürültüsünden, içimin gürültüsünü duyamıyorum. Hissedemiyorum." gibi.

TemassızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin