Madde madde her bölüme neler yazacağımı planlamıştım, hepsi her yeni bölüm yazdığımda bir sonraki bölüme taşınıp duruyor 😣 15. bölümde final olacaktı ama fic uzayacak. Uzatarak doğru mu yapıyorum emin değilim ama yine de sonuç ne olursa olsun benim için önemli değil sadece iki üç kişinin güzel yorumları motive ediyor sağ olun ❤️
"Felix, ne yapmalıyım sence?" Karanlık odada ışıkları açmak istememiş, yorganının içinden boğuk çıkan sesiyle konuşmayı denemişti Jeongin. İçinden hüngür hüngür ağlamak geliyordu ama bunu yapamıyordu bile. "Çıkmalı mıyım bu evden? Gerçekleri kendi kendine öğrendiğine göre benden nefret ediyordur kesin."
Felix baş ucundan kalkıp yatağına oturdu ve bir elini yanağına uzatıp hafifçe okşarken yüzünü seyre daldı. Her şeyi Chan'ın kendisi öğrenmiş gibi anlatmış olabilirdi ama sonuç olarak artık bunun hiçbir anlamı yoktu. "Bence çıkalım buradan, seni olduğun gibi kabul ederse evine kadar gelip konuşur zaten."
Jeongin kendinde Chan'a "Ben senin kardeşin gibi değil miydim, neden beni olduğum gibi kabul etmiyorsun?" sorusunu sormaya yüz bulamadı da, sonuçta arkadaşlarken Chan'ın nasıl biri olduğunu bilerek onu kabul etmişti. Şimdi ise sonuçlarına katlanıyordu.
Yorganı üstünden itip yerinden kalktı ve Felix'e sarıldı. "Haklısın. Senden başka kimsem yok. Herkes benden nefret ediyor şimdi."
Felix sarılmasına karşılık verirken bir yandan da çok rahatlamış hissetti, sonunda kendi sözüne gelmeye başlamıştı. "Ben hep yanında olacağım, seni asla bırakmayacağım üzülme."
Çok geçmeden duygularına kapılmak yerine hemen ayrıldı sarıldığı bedenden, herkese güvenini kaybeden Jeongin'in sınamaları tekrar başlayacaktı. Felix Jeongin'in sadece dışarıdan gelen kızıl sokak ışıklarıyla aydınlanan yüzünün keskin hatlarını seçebiliyordu, kaşlarını çatınca daha da ürkütücü gelmeye başlamıştı sorusu. "Beni neden seviyorsun?"
Sevmek ne kelime, Felix Jeongin'e saplantılıydı. "Bunun için sana kendimi anlatmam gerek sanırım." dedi ve ister istemez güçsüzlüğünü saklar gibi gözlerini kaçırdı, ellerine bakıyordu sadece. "Hani her gün size cıvıl cıvıl günaydın dediğim günler vardı ya, kendimi ailemle kavga edip hakaretler işittikten sonra ağlamamak için sıktığım günlerdi. Anlayacağın kötü zamanlardan geçiyorum, senin de benim gibi olduğunu görünce başta koruyucu iç güdümden sanırım sana yardım etmek, seni daha da güvende ve iyi hissettirmek istemiştim. Öyle elimde olmadan gelişti her şey, ilk defa biri için dünyaları vermek istedim."
"İyi niyetini anlıyorum da bana nasıl yardımcı olmaya çalıştın şu ana kadar? Seungmin ve beni ayırmaya çalışmıştın, yardımdan kastın bu mu?"
Felix sorularından rahatsız olmamıştı, gerçekleri karşısındaki insanı "üzeceğini" düşündüğünden açıklamak istemiyordu. Bir süre nutku tutulmuş gibi Jeongin uyarana kadar baktı.
"Bir şey desene."
İtiraf ediverdi. "Etrafındaki tüm engelleri kaldırdım."
Jeongin hala parçaları oturtamamış, ne dediğini anlamaya çalışıyordu. "Ne?"
"Chan ve Seungmin sana zarar veriyorlardı, aklını karıştırıyorlardı ve birbirimizden uzaklaştırıyordu. Onları senden uzaklara göndermem gerekiyordu. Onlara kinim yok, belki Hyunjin sana zarar verseydi onu bile uzaklaştırırdım inan bana. Senin iyiliğin için yapmıştım."
"Ne yani onlar olmadan seninle mutlu kalacağımı mı düşündün? Şu haline bak. Hayatımın içine etmiş hala gözlerimin içine ciğerci kedisi gibi bakıyorsun."
Felix yavaş yavaş köşesine sinerken sırtı arkasındaki sandalyeye çarptı, konuşma cesareti azalıyordu. "Sana içimi döktüm, o kadar birlikteliğimiz oldu ama."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hasbihal kafe |chanmin
Fanfiction!yetişkin içerik, yarı texting Farklı yaşantılar Nişantaşı'ndaki Hasbihal Kafe'de buluşur, masaya ne var ne yoksa dökerlermiş