Kahveleri bittikten sonra elini çenesine dayamış düşünceli iki insan mutfakta oturuyordu. İlk Felix bir şeyler söylemeye başladı.
"Chan Jeongin'i dolduruyor. Ondan Jeongin seninle konuşmuyor." dedi bakışlarını uzaklara odaklayan Felix uzun bir sessizlik molasından sonra.
Seungmin histerik bir şekilde güldü, tabii kaç gündür pek de iyi uyuyamadığından göz altları hafifçe kararmış, akşamdan kendini saldığından saçları da kabardığından biraz delirmiş gibi görünüyordu ama aklı nihayetinde başındaydı. "Seni çocukluğundan beri tanımasam doğruyu söylüyor derim."
Felix hemen elini çenesinden çekip kendini düzeltti. "Aşkım, Jeongin'in diğer türlü nasıl dolacağını düşünüyorsun ki?"
Seungmin hiç düşünmeden yanıtladı, hep aynı senaryoyu görüyordu zaten. "Yapa yapa sen doldurursun."
Felix tabii ki bu asılsız(!) suçlamaları yalanlayacaktı. "Ayıp ediyorsun aşk olsun Seungmin'im ya, doldursaydım Jeongin'i yıllar önce doldurmuştum. Chan ne zaman girdiyse araya aranız bozuldu, öyle olmadı mı?"
"İlk olarak senin önceden gözün benim eski flörtümde değildi. Yeni yeni başladı bu hastalığın, o yüzden şüpheli listemde birinci sırayı taşıyorsun." Felix'in hiç de üzerine alınmadığını görünce ufaktan sinirlendiğini hissetti. Şimdi akşam akşam evinden de kovamazdı yüzsüzü, ikisi de yalnız yaşayan insanlardı hem.
"Anladım, ben korkunç bir insanım zaten. Jeongin'i doldurmuşum, flörtünü çalmaya çalışmışım. Küs benimle, asla konuşma tamam mı?"
Seungmin bu gence acır gözle baktı. "Atsan atılmaz satsan satılmazsın. Sen burada dur. Ben Jeongin'i ziyaret edeceğim, nasıl bir ortamda nasıl bir zihniyetle yaşıyor görmek anlamında."
Hemen askılıktan beyaz şişme montunu üstüne geçirip araba anahtarını aldı. Jeongin yeni ikamet ettiği evi Şişli'de kaldığından biraz sürecek bir yolu vardı.
Gözleri boş boş yolları ararken ne diyeceğini ya da neden geldiğini nasıl söyleyeceğini bilemiyordu bile. Evlerinin önünde durana kadar da zihni hiçbir şekilde yardım edemedi. Ayıp olmasın diye pastaneden yarım kilo ekler almıştı da.
Üzerinde "Şelale Apartman" yazan siyah demir kapıdan içeri girdi, evleri zemin kattaydı. Koridor ne olduğunu bilmediği tanıdık bir koku kokuyordu, eski apartman kokusu... Bu apartmanın 30 senelik olduğundan emindi.
Kapının önünde dikildi ilk, derin bir nefes alıp verdi. Kafasının içinde hala tek bir kelime dönmüyordu ne konuşacağına dair. Böyle daha da gerildiğini fark edince ana bırakmaya karar verip zili çaldı.
Kapı ağır ağır açıldığında Chan'ı beyaz atlet ve şortla görmeyi ve bunu çekici bulmayı beklemiyordu.
Hayır, gerçekten beklemiyordu ki bu dünyanın en itici şeyi olmalıydı aslında, ağzını aralayarak birkaç saniye seyre daldığı manzara değil. Bir de kolunu yaslamıştı kenara, dikmişti gözlerini kendisine sahte halkla ilişkiler gülümsemesini iliştiren Seungmin'e, bu işleri zorlaştırıyordu. "İyi akşamlar. Çat kapı geldim birden." sürpriz yapmış gibi ağzından bunlar dökülmüştü.
"Evet öyle oldu." Chan duruşunu değiştirmedi bile. Seungmin yersizce üstüne atlamasını istiyordu.
"Jeongin küsünce merak ettim, nasıl?"
"İyi, bir şeyi yok şükür."
"Buraya kapı önünde seninle muhabbet etmeye geldiğimi düşünmüyorsun herhalde. Çekilip beni içeri davet etmeyecek misin?"
Chan bu patavatsızlığın üzerine yalpamış, kapıdan çekilince Seungmin yüzsüz gibi içeri girmişti. Aldığı ekleri mutfağa bıraktıktan sonra salona girerken tüm her yeri öğrenci evi görüp dedikodu yapacak teyzeler gibi gözden geçirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hasbihal kafe |chanmin
Fanfiction!yetişkin içerik, yarı texting Farklı yaşantılar Nişantaşı'ndaki Hasbihal Kafe'de buluşur, masaya ne var ne yoksa dökerlermiş