"Ne dedi o?"
"Ça-çay dedi. Çay aşkıım." çaresizlikle kuşu taklit etmeye çalışırken. "Çayı çok seviyorlar, çay gurmesiler. Onlara her gün şekersiz ılık çay veriyorum. Ondan öğrettim."
"Ben başka bir şey duydum sanki."
"Hayır ya. Yanlış telaffuz ettiğinden kulağına farklı gelmiştir." kafesi kucağına alırken artık odasına götürüp kapıyı kapatma kararı almıştı.
"Ya nereye? Ne güzel burada duruyorlardı."
"Yabancılardan rahatsız oluyorlar. Götüreyim odama." diyerek kızaran kulaklarla koşar adımla uzaklaşacakken kuşları manyak gibi bağırıyordu.
"Beşiktaş, beşiktaş, en büyük beşiktaş!"
Yavrularını odasına teslim edip salona tekrar döndüğünde arkadaşlarının hepsi artık işine dönmüştü. Yan yana dizilen dizüstü bilgisayarlar, etrafa saçılmış kağıtlar, havadaki kahve kokusu ve yoğunluk asla ofislerini aratmıyordu. Sana'nın yanına geçerek diğerleri gibi işine gömülmeye başlayabilirdi.
Çok geçmeden Sana elini çenesine yaslamış, dudak büzerek bilgisayardan bir şeyler yazmaya çalışırken bir yandan Seungmin'le muhabbet açmaya başladı. "Bugün sevgilim beni almaya gelecekti yalan oldu. Daha yeni yeni zaman geçirmeye başlamıştık ya of. Her şey çok güzeldi."
"Ben de sevgilimle vakit geçiremiyorum o yönden sıkıcı ama... Hoşuna gitmedi mi bu yoğunluk? Yanlış anlama, verilen iş berbat, tercih edeceğim daha güzel şeyler var ama ben sadece yoğunluğu özledim."
Sana mor halkalar oluşmaya başlamış gözlerini kırpıştırıyordu. "Saat gece yarısı olmadan yüzüme karartı indi farkındaysan."
"Benim de farkım yok halinden, ayriyeten 5 günüm var iletişim için. Nereden iletişime geçeyim Alizade ile, Moskova'da şu an. Kız Türkçe konuşamıyor daha. Çevirmen mi tutsam?"
"Neyce tutacaksın?"
Seungmin beklemediği soru karşısında kafasını klavyeye yasladı, bıkmıştı, yorulmuştu. "Bilmiyorum. Rusça sanırım."
"Bir çaresini bulursun aşkım, üzme kendini. Bence Türkçe biliyor."
"Bence de biliyor da... işte. İmajı bozar mı benim röportaj için tek sıkıntı bu."
Birden kapının zil sesini duyduklarında Seungmin sandalyesinden hafifçe irkilerek kalkıp kapıya baktı.
Merak ve biraz bezginlikle yürüyordu, yerinden kalkmayı hiç istememişti. Kapıyı açar açmaz karşısında Felix'i görünce tereddütle kol saatine baktı, saat dokuzdu.
Her zamanki kahve saatinde burada olması olağan bir durumdu; gece hayatına atılmadan önce on dakikalığına kendisine uğrar, kahvesini içer ve sonra keyifle yoluna devam ederdi. Şimdi tam olarak nereye gideceğini bilmiyordu.
"Hello canım, bir kahveni içeyim dedim."
Felix kendini içeri atmak için hazırlamıştı ki Seungmin çıtır arkadaşını baştan aşağı süzer süzmez girişini kibarca omzundan tutup iterek gördüklerine inanmadığı için tekrar bakmak amacıyla engelledi.
Gövdesinin sadece bir kısmını örten beyaz fiyonklu bluzu içerisi için uygun olmayacaktı.
"Aşkım bu biraz abartılı değil mi?"
"Beğendin mi, ay sen bir de arkamı gör."
Felix tek bacağını yukarı kaldırarak arkasını döndü. Çıplak sırtı pekala güzeldi. "Girebilir miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hasbihal kafe |chanmin
Fiksi Penggemar!yetişkin içerik, yarı texting Farklı yaşantılar Nişantaşı'ndaki Hasbihal Kafe'de buluşur, masaya ne var ne yoksa dökerlermiş