"Uyan Seungmin." koltukta şekerleme yapan arkadaşı gözlerini aralayıp tekrar rahatça uykuya dalmaya hazırlanmak için tembelce gerinirken hafifçe sarstı. "İnsan oğlu yatakta yapılır, yatakta doğar ve yatakta ölür. Orada kalmaya devam mı edeceksin?"
Seungmin sanki sonsuz bir uykuyu dileyen dilenci gibi mırıldanırken Felix'in söylediklerini algılamaya çalışıyordu, genelde böyle cümleler kurmazdı bile. İş çıkışı öyle bir uyumuştu ki, hava karardığı için karanlık bodrum katının neresi olduğunu çözememişti. "Ne oluyoruz?"
"Bilmem, kafamın içinde bir sürü aptal ses dönüyor." sonra bacaklarını içine çekerek kafasını dizlerine yasladı. "Bazen şunu düşünüyorum, kafamın içindeki ses bensem dinleyen kim? Ben iki kişi miyim? Gerçek değil miyim yoksa?"
Seungmin daha fazla düşünmemek için yalvararak başına ağrılar saplayan beyninin üstesinden gelemedi, durmasını rica etti. En azından bir süreliğine. Yoksa başka bir zamanlamada sonsuza kadar dinleyebilirdi de. "Dur Allah aşkına başım ağrımaya başladı."
Felix kafasını kaldırıp arkadaşına döndü. "Boş mu konuştum?"
"Hayır, hayır elbette. Senden beklemeyeceğim şeyler söylüyorsun sadece." diyerek morali bozuk arkadaşını rahatlatmaya çalışırken yavaş yavaş kendine geliyordu.
Hasbihal Kafe'deydiler, Hyunjin'ler tatilde olduğu için kafe anahtarını arada süpürge atsınlar diye bırakmışlardı. Chan ise burayı çekim atölyesi olarak kullanmaya karar vermişti ve Seungmin ne yaptığını görmek için buradaydı da... Uyuya kalırken neyi görmüş olabilirdi ki?
"Şu an pek havamda değilim. Chan nerede?"
"Üst katta video editlemeye çalışıyor. Birazdan son sahneyi çekeceğiz o yüzden dinlenmemi istedi. Sonuçta bir oyuncu, manken ve profesyonelim, yüzüm ve bedenim iyi olmalı."
Seungmin telefonunu alıp saate baktı, saat sekizdi. "Sizi akşam izlemek güzeldi ama sanırım eve gitmeliyim. Burada uyuduğum zamanlar nedense bütün vücudum daha kötü oluyor."
"Rutubetli yerde yatıp kemiklerini çürütüyorsun tabii ki vücudun kötü olur."
"Hadi bana paydos." Belini tuta tuta üst kata çıktı, hala beyninin uzuvlarını iyi kullandığını düşünmüyordu. Kendini parkinson hastası yaşlı bir adam gibi hissediyordu.
Sevgilisini oturmuş ve dikkatle bir şeyler izleyip not alırken buldu, ufalanmış gözleri, kambur duran sırtıyla kendisinden pek bir farkı yoktu. Anlık kendilerini yaşlanırken hayal etmeden duramadı, acınası halleri komik bir senaryoya çevrilmişti.
Seungmin masaj yapmak için omuzlarını sıktı. "Dik dur aşkım, boynun ağrıyacak."
Chan dik durmaya çalışırken sızlayan omzuyla birlikte dişlerini sıktı, bu korkunç işkenceye devam etmemesi için durdurarak elini tutup öptü ve sevgilisine dönüp konuşmasını bekledi.
"Evde uyumaya devam edeceğim. Umarım iyi gidiyorsundur."
Chan'ın yüzünde belirsiz bir ifade vardı, umutlanmayı bırakıp başını olumsuz yönde salladı. "Pek değil ama yine de bir şekilde rayına oturtacağım. Bir çok şeyi hatırlamadığımı fark ettim."
"Sonunda başaracağına inancım tam, yarın görüşürüz tekrar."
Tam kendini çekecekken Chan gitmemesi için parmaklarını tekrar kavradı. "Yarın akşam çocukluk arkadaşlarımla buluşacağım müsaitsen birlikte gidelim mi? İyi insanlardır, her türlü konuyu konuşabilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hasbihal kafe |chanmin
Fanfiction!yetişkin içerik, yarı texting Farklı yaşantılar Nişantaşı'ndaki Hasbihal Kafe'de buluşur, masaya ne var ne yoksa dökerlermiş