Günlerden Minho'nun doğum günü, havalar yeni yeni ısınmasından mütevellit bu özel saatlerin cıvıl cıvıl geçmesi gerekiyordu ancak sabahın ilk ayazında Jeongin ile Minho yine haddi hesabı olmayan gereksiz kavgalarından birine tutuşmuştu.
Minho Jeongin tarafından doğum günü hatırlanmadığını düşündüğü için depresifti ve artık nazını çekemeyen ev arkadaşı öfkelenip zaten dünden hazır ettiği bavulunu kaptığı gibi evi terk etmişti.
Minho lise arkadaşının bu tehlikeli huyunu çok iyi tanıyordu, genelde kavga etmeyi sevmeyen Jeongin çok kırılıp dolduysa sorunlarını konuşmak yerine kaçıp uzaklaşma eğilimindeydi. Minho ise kavga ettiği kişinin köpek gibi izini aramaya başlar, peşini asla bırakmaz ve araları düzelene kadar çabalardı.
Jeongin'in bu akşam Yunanistan'a döneceğini bilen Minho arkadaşı evi terk edince kısa bir süre içinde etekleri tutuşmaya başladı ve güneş yeni yeni doğarken evden çıkıp her yeri aradı.
Saf bir niyetle aralarındaki meseleyi bir an önce halledip özür dileyerek tatlıya bağlamayı temenni ediyordu parti başlayınca olacaklardan habersiz.
Kendisine sürpriz hazırlandığını bildiği kafeye Jeongin'i bulma umuduyla gizliden sızdı ve bodrum katının penceresinden içeri baktı, henüz kimseyi göremeyince camdan içeri atladı.
Cilalı zemine hafif bir düşüş ve yuvarlanıştan sonra merdivenlerden üst kata çıkarak sürpriz hazırlamak isteyen telaşlı kalabalığı keskin gözlerle kolaçan etti.
Ne yazık ki defalarca kalabalığı gözden geçirmesine rağmen değerli arkadaşını bulamamıştı.
"Hassiktir" diye iç geçirdi. "Bu sefer gerçekten kırmışım."
"Doğum günü çocuğu, burada ne işin var?"
Minho saçını siyaha boyamış ve kendisine ruhsuzca soru yönelten Felix'i gördüğünde yerinden sıçramıştı. "Ay sen nereden çıktın cin gibi? Jeongin'i arıyordum."
"Hiç, ben buralarda dolanırım arada. Yine ne oyun getirdin çocuğun başına?"
"Her zamanki sabah kavgalarımızı ettik ama bu sefer terk etti evi. Doğum günümde suratsız abim bile olacak, Jeongin gelmezse çok incinirim. Onu arıyorum."
"Umutsuz vakasın sen." kollarını birbirine bağlarken çaresiz haline üzüldüğünden biraz kendisinden yaşça büyükmüş gibi bilge bir tavra bürünmüştü. "Onu arayıp gelmezse incineceğini söylemeye ne dersin?"
"Telefondan konuşamam. Çok gergin hissediyorum, gergin hissedince de saçmalıyorum, saçmalayınca da ağzımdan tuhaf cümleler çıkıyor, tuhaf cümleler çıkınca da söylediklerimin bir anlamı kalmıyor. Ah, sana niye derdimi anlatıyorsam?"
"Çünkü ne kadar güven vermesem de içinden bir yerlerde bir parça bana güven duyuyor."
Minho duyduklarından hiç memnun olmamış, yerinde duramadan kanepelerin etrafında volta atmaya başlamıştı. "Hay lanet olsun o parçama, ne yapacağım ben?"
"Senin gibi umutsuz bir vakanın şansa ihtiyacın var. Misal benim şans getiren bir kıyafetim var, güzel geçmesini istediğim gecelere her zaman renk kattığından arada bir giyinirdim sonra fark ettim ki cidden şans getiriyor. Bir keresinde hiç olmaz dediğim kişiyle aniden yakınlaşmıştık, o kadar büyük etkisi var."
Normalde duysa asla inanmayacağı şeye Minho çaresizlikten canı gönülden inanmaya başlamıştı. "Hadi be canım? Ciddi misin?"
"Evet evet, sana tuhaf gelebilir ama sütyen takıyorum." hiç beklenmedik bir hamleyle siyah gömleğinin düğmelerini çözdü, Minho canlı cıbıldak insan görmediğinden donakalmış bir vaziyette kulakları kızarırken bir yandan da bakmasının ayıp olup olmadığını düşünüyordu. Ne yazık ki tutukluğu yüzünden siyah kutsal sütyenini görmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hasbihal kafe |chanmin
Fanfiction!yetişkin içerik, yarı texting Farklı yaşantılar Nişantaşı'ndaki Hasbihal Kafe'de buluşur, masaya ne var ne yoksa dökerlermiş