Etraf karanlıktı, o çığlığı tekrar tekrar duydum. "BABA!" diye bağırıyordu o çocuk. Acı içindeydi, her yeri yara bereydi. Çocuk yavaş yavaş büyüdü artık farklı bir yerdeydi neresi olduğunu bilmiyordum ama karanlıktı. Başı eğikti, sarı saçları gözüküyordu ama saçlarının küçük bir tutamı siyahlamıştı. Başını yavaşça kaldırdı ve o an sanki göz göze geldik, dudakları aralandı ve fısıldadı. "Bul beni." Ses yankılandı. Gözlerim kapandı ama ses devam etti, gözlerimi açtığımda kendimi suyun içinde buldum, her yer hâlâ kapkaranlıktı; nefes alamıyordum. Boğuluyordum. Telaşla etrafa bakındım. Küçük bir ışık gördüğümde hızla o yöne yüzmeye çalıştım ancak gücüm kalmamıştı sanki. Yüzmeye devam ettim ve sonunda o sudan çıktım ancak etrafım taştan duvarlarla çevriliydi. Burası bir kuyuydu, yukarı baktığımda tavanın ne kadar uzakta olduğunu gördüm. Kuyunun içinde ses yankılandı. "Bul beni..." Bu kimdi, onu bulmamı neden istiyordu? Yardıma mı ihtiyacı vardı? Hırsla çıkıntılı duvarlara baktım, benim de zamanında çok yardıma ihtiyacım vardı onun da yardıma ihtiyacı olabilirdi. Çıkıntılı duvarlara tırmandım ama her seferinden yosunlu kayalar düşmeme neden oldu, bitkin düşmüştüm ancak son gücümle bir kez daha denedim. Çıkmaya çok yakındım başımı kuyudan çıkarıp etrafa baktım ancak bir şey göremeden iki el beni kuyunun içine itti. Suya düşmeden önce gördüğüm son görüntü bir silüetti. Suya düştüm, kıpırdamadım öylece baktım ve bekledim. Bilincim yavaş yavaş yok olmaya başlamıştı ki beni sudan yukarı çeken bir çift el hissettim.
Öksürükler içinde gözlerimi araladım. Belki saniyeler belki de dakikalarca boğuluyormuş gibi öksürdüm. Sırtımda bir el hissettim daha sonra da önümde bir şişe su, sesleri duyamıyordum kulağımda hâlâ o "beni bul." Diyen ses vardı.
Sudan zorlukla birkaç yudum alıp nefeslerimi yavaş yavaş düzenledim ve sesler de yerine geldi.
Luis. "Ne oluyor ona?" Diye soruyordu.
Martinin sesi korkuluydu. "İyi mi?"
Alvin ise telaşlıydı. "Araf o iyi mi bir şey söyle neyi var?"
Marvin şaşkın bir sesle konuştu. "Saçına ne olmuş?"
Yavaşça bana destek olan Araf'a baktım. O olmasaydı şu anda yere düşmüş olabilirdim, kendimi öylesine yorgun hissediyordum ki sanki gün boyu hiç durmadan koşmuştum da ayaklarımın üzerinde artık duramıyordum. Araf'ın kolunu sıkıca tuttum.
🎧
Araf diğerlerine bugünlük kamp yapacağımızı söylemiş beni çimlerin üzerine oturtmuştu. Luis yürümemiz gerektiğini defalarca söylese de Araf onu dinlemişti. Ağaca yaslanmış onlara bakıyordum.
Alvin sol tarafımda onun hemen yanına Luis vardı. Benim sağ tarafımda Araf oturuyordu, onun yanına Martin ve Marvin oturmuştu.
Luis sessizliği bozdu. "Yürümemiz gerekiyordu, tünelin uzunluğunu bilmiyoruz ve zaman kaybediyoruz. Yemeğimiz yetecemi bunu bile bilmiyoruz." Luis'e tera ters baktım. Kimse onu umursamadı.
"Arel iyi misin, bir anda ne oldu?" Martin merakla sordu.
Çimlere baktım. "Bir rüyaydı ama öyle gerçekti ki. Sarı saçlı biri vardı. Beni bul diye bağırıyordu bana. Saçının bir tutamı siyahtı."
Marvin sözümü kesti. "Senin ki gibi mi?" Kaşlarım çatıldı.
"Ne?" Döküldü dudaklarımdan. Saçlarımı önüme toplayıp baktığımda bir tutamın simsiyah olduğunu gördüm. "Bu..." Nefesim titredi. "Nasıl?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FantasyHerkes normalini yaşıyordu, kimisi işte, kimisi okulda her şeyden şikayet ediyor. Hepsi daha kötüsünden habersiz. Ta ki tüm kanallar bir anda aynı istasyona bağlanana kadar. Sokaklardaki hoparlörler, reklam televizyonları ve diğer tüm teknolojik al...