Kitaplar ve Aynalar

32 22 18
                                    

Olcay, henüz ne okuyacağına karar verememişti. Gözünü kapatıp rastgele bir kitap seçerek elini kitapların arasına daldırdı. Yere düşen şeyin sesiyle, gözlerini açıp düşerdiği kitaba baktı. Kafasını kaldırdı. Kitabın nereden düştüğüne göz gezdirdiği esnada, iki adım uzağındaki yan raftan düştüğünü anladı. Okuyacağı kitap ona bir mesaj verilirmiş gibi yere düşmüştü. Bunun bir işaret olduğunu düşünmeden edememişti. "Demek ki sıra sen de!" diyip yerine oturdu.

Göz ucuyla kitabı inceledikten sonra ilk sayfaya baktı. İlk başta göz yanılması zannettiği resmi rastgele çevirip diğer sayfalara geçti. Tuhaf bir his ona sayfaları atlamaması gerektiğini söylemişti.

İçindeki yazıların ne manaya geldiğini öğrenmek için yanıp tutuşurken bir sayfa daha çevirdi. İçindeki sese kulak verip gerisin geri aynı yere döndü. Sayfa boştu. Sadece, çocukça çizilmiş bir şeytan resmi somurtmuş duruyordu. Ardından diğer sayfaya geçti. Ne olduğunu bilmediği bu kitap, onu kendine çekiyordu.

İlerleyen sayfalarda hiçbir şey anlamamış bir şekilde litabı kapattı. Aldığı yere koymak isterken az önce gördüğü şeytan resminin hareket ettiği hissine kapılıp tekrar açtı. Dikkatle resme baktı. Şeytan hareket etmiyordu. Böyle saçma bir hisse kapıldığı için kendine kızıp kitabı kapattı. Kolunu üstüne koyup oflamaya başladı.

"Keşke okuduğum her şeyi anlayabilsem!" dedi. Bir süre düşüncelere daldı. Kütüphanede yalnızdı. Herkes yavaş yavaş evine çekilirken oysa okuyacak bir şeyler arıyordu. Başını kitaptan kaldırarak etrafa bakındı. Kimsecikler kalmamıştı. Kitabı orada bırakıp eve gitti.

Odasına kadar çıktı ve çantasını ters çevirip yatağa boşalttı. Yine bir günü daha boş geçirmişti. Dişe dokunur hiçbir şey yapmadığı için canı sıkılıyordu. Sabahki gördüğü o şeytan resmi bir türlü zihninden gitmiyor, beynini işgal ediyordu. Çantayı kuvvetlice silkeleyip bir türlü çıkmak bilmeyen defteri yere düşerdi.

Kütüphanedeki o kitap ve çocukça çizilen şeytani yüz tam karşısındaydı. Ama bu kez ona gülümsüyordu. Gözleri korkuyla açılan Olcay, kitabı kütüphanede bıraktığına emindi. Kalbi korkuyla çarparken kitabın çantasına nasıl girdiğini düşünüyordu.

Salonda annesinin sesini duyunca kitabı kapatıp çantasına attı. Belki dalgınlıkla almıştı da haberi olmamıştı. Evet, kendini böyle avutarak kitabı yarın için sakladı. Annesiyle konuştuğunda kahkahalarla gülmekten kendini alamadı. Üstelik böyle hurafelere inanıp kafasını boş şeylerle doldurduğu içinde annesinden azar yemişti.

Olcay annesiyle konuştuktan sonra kitabın içindeki şeytandan korkmuyordu. Kitabı açıp annesine gösterince kadıncağızın gözlerinden yaş gelene kadar güldü.

"Ay sen bundan mı korktun?" dedi. "Abuk subuk bir kitap kaldırıp at!" Kitap emanet olmasaydı kaldırıp atacaktı. Annesi kızına korkmaması gerektiğini söyleyip odasına çekildi.

Kendiyle baş başa kalan Olcay kitabı dış kapının arkasındaki askılığa asarak güya laneti kendinden uzaklaştırdığına inanıyordu. Annesinin alaylarından sonra resme bir kez daha baktı. Evet, bu resim korkunç değil komikti.

Düşünmeyi bırakıp pijamalarını giydi ve yatağa geçti. İnsanların içinde komik görünen resim şimdi yalnız başına korkunç gelmeye başlamıştı. Çok koruyabilirmiş gibi yorganı yüzüne çekip uyumaya çalıştı.

Bir süre uyuyakaldı. Yüzünü örttüğü için kabus görmüş su içinde kalmıştı. Korkuyla yataktan sıçradı. Kabusunda o şeytan yine korkunç gülümsemesini yüzüne yerleştirmiş ona bakıyordu.

Yataktan kalkıp yüzünü yıkamaya banyoya gittiği sırada, aynada kendi yansımasını görünce dizlerinin bağı çözüldü. Önde şeytan, arkada kendi yansıması ona bakıyordu. İkisi de korkunç bir şekilde gülümsüyordu.

Bu hikâyeyi düzenlediğim saat: 01.18 😈

Korku ÇarhıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin