18. YALANDAN DOĞAN İNANÇLAR

100 23 61
                                    

Krobak, last days of summer

Debüblüman, rüya gibi

Noir, noir

Hiç bir zaman mutlu son yoktu. Saçma saçma mutlu son hikayelerine asla inanmazdım. Mutluluk kelimesi hayatıma bile bir fazlalıkken nasıl mutlu sona inanabilirdim ki?

Mutlu son diye bir şey gerçekten var mıydı?

Bu sorunun cevabından emin değildim. Emin olmam için yaşamam gerekirdi. Acılarımla, hüzünlerimle...ve onunla. Mutluluk hayatıma fazlaydı ama o benim mutluluk sebebimdi. O olmasa ne olurdum bilmiyordum. Nerede olurdum, hayatımda başka biri olur muydu? Bu kadar acı çeker miydim?

Benim acı kaynağım o muydu?

Zihnimde sorulardan başka bir şey yoktu zaten. Şu olsa ne olurdu? O olmasa ne olurdu? Acı çekmemin en büyük kaynağı neydi? Ya da kimdi? Hep sorular. Cevaplar yok.

Altay şok içinde elinde ki telefonu sıkıyordu. Dediğim gibi mutluluk hayatımıza fazlalıktı.

"Altay?" Altay gözlerini bana çevirmedi. Boğazını temizledi ve yutkundu. Kısık sesle babasına bir şeyler söyledi. "Nasıl...ne diyorsun sen?" Arkadan babasının sesi geldi.

"Odasında kendisini aşmış. İntihar etmiş..." Altay hiddetle ayağa kalktı. Bağırarak konuştu. "Saçmalamayı kes! O asla intihar etmez!" Karşıdan babasının sesi bana gelmiyordu daha. Altay uzağımdaydı. Yataktan kalktım. Altay'a bakıyordum ama gözlerini asla bana çevirmiyordu.

"Kes lan saçmalığı! O ölemez! O intihar etmez!" Daha fazla konuşmadı ve telefonu yere fırlattı. İrkilirken Altay yere çökmüştü. Hızlıca onun yanına ilerledim. Ellerimle onu kendime çektim. "Altay? Sevgilim bana bak."

Altay yüzünü bana çevirmedi. Ellerim omuzlarına tutundu ve onu göğsüme çektim. Altay ellerini hızlıca bana sardı ve bir bütün olduk. Altay biraz fazla sıkıyordu ama aldırmadım. Şuan ona hiç bir şey diyemezdim.

"O ölmez, o intihar etmez..." Ellerim saçlarına çıktı ve yavaşça okşadım. Dudaklarımı saçlarına bastırdım. "O ölemez Zümra!" Hiddetle göğsümden kalktı. Şiddetle bana baktı. "O nasıl ölür lan! O kendini öldürecek kadar cesaretli değil."

Altay'a dikkatle baktım. "Sen onun ölmesine mi üzüldün yoksa üzülmedin mi? Senin şuan bu kadar tepki vermenin amacı ne Altay?" Ayağa kalktım ve ona ilerledim. "Annen öldü diye üzüldün mü yoksa annenin intihar etmesinin imkansız olduğuna mı sinirleniyorum?" Gözlerimi dikkatle ona döndürdüm. "Altay, annen öldü. Annen öldü. Annen öldü diye üzülüyor musun?"

Ona bu kadar sert çıkmam saçmaydı ama bunu yapmazsam kendine gelemeyecekti. Ona böyle davranmak zorundaydım.

Altay gözlerime hayal kırıklığıyla baktı. Dediklerime inanamıyormuş gibi bakıyordu, haklıydı. "Gerçekten bu soruyu soruyor musun? Gerçekten onun ölmesine üzüldüm mü sanıyorsun?"

Kurduğu cümleye hiç olmadığım kadar şaşırdım. Üzülmemiş miydi? O bu kadar sert kalpli biri miydi? Benim tanıdığım Altay'ın o kadar narin bir kalbi vardı ki, şuan o Altay bu halini görse ölmek isterdi.

"Altay ne diyorsun!?" Altay histerik bir biçimde güldü. Dibime geldi ve kızarık gözlerle bana baktı. İçi acıyordu. Bana şuan söylediği şeylerin hepsi yalandı, hem de hepsi. Onun ne kadar acı çektiğini biliyordum. Acı çekmeyi yada onun için acı çekmeyi gururuna yediremiyordu.

"Üzülmedim, üzülmedim...niye üzüleyim ki hem? Beni sevmeyen biri öldüğü için neden üzüleyim? Üzülmedim..." Onu böldüm. "Altay üzüldün. Şuan için çıka çıka ağlamak istiyorsun, beni kandırma. Herkesi kandır ama beni kandırma. Üzüldüysen üzüldüm de. Senin annen öldü, nasıl üzülmeyeceksin?"

KIRIK KALPLER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin