20. ZARAR VERMEK

88 23 55
                                    

Bölüm şarkıları;

Dedüblüman, bir ihtimal halim

Krobak, last days of summer

Dedüblüman, günü gelir

Binlerce acıdan sonra binlerce mutluluk derlerdi ama benimkisi binlerce acıdan sonra ölümdü.

"Bana inanmıyorsunuz! Bana inanmıyorsunuz!"

Kendi sesim kulaklarım da çınladı. Onun elleri bir nefes kadar yakınımdaydı ve bu ölecek gibi hissettiriyordu.

"Bana neden inanmıyorsunuz? Ben size ne yaptım da bana inanmıyorsunuz?"

İnanmadılar. Bana inanmadılar. Belki inansalardı herşey böyle olmayacaktı. Belki de hayatım bu şekilde ilerlemeyecekti. Belki de bana inansalardı hayat çok güzel olucaktı...

Karşımda duran Altay'a baktım. Bizi duymuştu. Duymuştu ve en duyulmayacak şeyi duymuştu. O bunu bilmiyordu ve öğrenmesini asla istemiyordum.

Altay sinirli bir şekilde yanıma geldi ve elimi tuttu. Keskin ela bakışlarıyla baktı bana. "Tekrarla, ne dediğini tekrarla!" Elimi onun elinden kurtardım.

Gözlerim babama kaydı. Yüzünde ki şok ifadesi biraz da olsa silinmişti. Boş gözlerle Altay'a bakıyordu. "Onun da hayatını mahvettin. Bak, ne kadar da parçalanmış..."

"Ne diyorsun lan sen!" Altay hızlıca babama ilerledi ve onu yakalarından tutup duvara sürttü. Babam yüzünde ki ifadesizlikle bakmaya devam etti. Ben hiç bir tepki vermedim.

"Bir daha söylesene!" Babamın gözleri bana tutundu. Altay onun gittikçe boğazını tutuyordu. Yakında belki de nefeste alamayacaktı.

"Altay, bırak onu." Altay beni duymadı. Altay! Bırak dedim!" Altay ilk saniyelerde durmadı ama sonra ellerini babamın yakasından çekti. Yeniden benim yanıma geldi. Kıyafetimin üzerinde ki içki lekelerine baktı. Gözleri heryerimde gezindi.

"Az önce dediğin şey..." Onu böldüm. "Altay sonra. Buradan gitmek istiyorum." Altay hiç bir şey söylemedi, yada söyleyemedi.

Yürümeye çalıştım ama başım feci şekilde dönüyordu. Kendimi hem çok halsiz hem de çok enerjik hissediyordum. İçki insanı kendinden gerçekten geçiriyordu ama zihin asla boşalmıyordu. Aksine şuan zihnimde herşey en belirgin şekildeydi.

Altay beni tuttu ve evden çıkarmaya çalıştı. Babam arkada öylece kaldı. Altay kendi kendine bir şeyler diyordu ama gerçekten anlamıyordum.

Arabaya bindirildiğim anı anımsadım. Kafamı koltuğa yasladım. Gözlerimi kapattım ve düşüncelere daldım. Düşüncelerimi bölen ses ise Altay'ın sesiydi.

"Sikiyim! Şuan kafam hiç yerinde değil." Araba çalıştı ve büyük bir hızla yola atıldı. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama umursamadım. O nereye giderse bende giderdim zaten.

"Zümra! Bana birşey söyle. O söylediklerin..." Onu zorlukla böldüm. Ne anlattığımı bende bilmiyordum ama anlattım. Büyük ihtimalle bunları unutacaktım.

"Ben altı yaşındayken..." Altay'ın derin nefes alışını duydum. Sinirliydi. Devam ettim. "Babam ve annem tatile gitmişti galiba. Beni de amcama bırakmışlardı. Ondan çok korkardım, bana tuhaf tuhaf şeyler söylerdi ama ben o zamanlar anlamazdım tabii. Annemlere çok yalvardım. Gitmeyin diye, beni o adama bırakmayın diye ama beni dinlemediler." Altay'ın derin derin kesik nefeslerini duydum. "Odama kaçtım, dolabın içine girdim. Belki beni burada bulamaz diye düşündüm. Nefes bile almadım ama o geldi ve beni buldu. Oyun oynayacağız dedi sadece, inandım. Çokta inanmasamda onun peşinden gittim."

KIRIK KALPLER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin