Kader, baştan yazılabilir miydi? Tüm o kendi kaderinizi kendiniz yazın başlıklı konuşmalar, alın yazısı adı altında insanların yaptığı pazarlamalar gerçek miydi? Yoksa biz her şeyi bir mantığa oturtmak istediğimiz için mi kader konusuna bu kadar takılmıştık? Bunların hepsi cevabını mantık kurarak bulamayacağımız büyük sorulardı. İnsanların hayatı boyunca düşünüp belki hiçbir zaman tatmin edici bir cevaba ulaşamayacağı sorular.
Eğer Sim Jaeyun gibi aynanın karşısında yarı çıplak bir şekilde vücudunuzu inceleyip başınıza gelenler yüzünden kaderinize sövmüyorsanız belki de bu sizin için çok önemli değildir. Ama onun için oldukça önemli bir konuydu. Bir kurt ömründe sadece bir defa bağ kurardı. Sadece bir defa kendi için önemli olan o insana ulaşırdı. Belki de hiç ulaşamazdı. Bu kesin bile olmayan duruma bu kadar talihsizce yakalanmak sadece Jake gibi bahtı bir gün bile gülmemişlerin başına gelirdi zaten.
Sim Jaeyun elini kasıklarından karın kaslarına uzanan pençe dövmesine sürttü. Orada yıllardır varmış gibi duran dövmeye dokunmanın veya onu silmeye çalışmanın hiçbir etkisi yoktu. Dövme onun bağını temsilen orada bulunuyordu ve Jaeyun ölene kadar da orada kalacaktı. Sürüsünü tehdit eden en önemli unsurun varlığının göstergesiydi bu iz. Jaeyun'a her gün o adam ile birbirlerine bağlı olduklarını ve kendi yaşamının ona güç vereceğini hatırlatacaktı.
Jake aynanın karşısından çekildi. Öldürmek zorunda olduğu adamın güç kaynağı olduğunu bilerek yemek yemesi, uyuması ve en önemlisi plan kurması gerekiyordu. Kaderinin ona yazdığı adamı öldürerek liderlik görevini yapıp sürüsünü kurtarması gerekiyordu. Ama ondan önce bu adamın derdini öğrenmeliydi. Kim olduğunu, neler yapabildiğini ve en önemlisi neden şimdi ortaya çıktığını bilmeliydi.
Ertesi sabaha kadar uyumadı. Düşünmekten kafayı yiyecekti neredeyse. Büyük bir derdi vardı ve bunu kime anlatabileceğini bile bilmiyordu. O adam her an tekrar çıkabilirdi. Tekrar alfaları katledebilir, Jake'i etkisi altına alabilirdi. Bu yüzden Sim Jaeyun'un acilen sürüsünü korumaya ihtiyacı vardı.
Güneşin doğuşuyla merkez binasına gitti. Niki ve Jay'i çağırdı. Bu kadar erken saatte onları buraya getirdiği için hafif bir suçluluk duysa da başlarına gelebileceklere nazaran bunlar hiçbir şeydi.
"Jake! Bir gelişme mi var?" dedi Jay, Niki ile birlikte odaya girdikleri an. İkisi de telaşlı gözüküyorlardı. Jake'in başına bir şey gelmesinden korkmuşlardı.
"Oturun." dedi Jake. İçeri giren arkadaşlarının ardından kapıyı kapattı. "Size bir şeyler anlatacağım."
Niki ve Jay merakla masanın etrafına oturduklarında Jake çok gergin gözüküyordu. Onlara neyin ne kadarını anlatması gerektiğini düşünüyordu. Aptalca bir düşünceyle enigmayı ele vermenin kendisine kötü bir şekilde yansıyacağı kanısındaydı. Enigma ne olursa olsun onun bağıydı. Jake bu bağ olayının ona getirilerini ve ondan götürülerini tam olarak öğrenmeden enigmaya zarar veremezdi.
"Onu tekrar gördüm." dedi. Bunu söylerken biraz tereddüt etse de arkadaşlarından bu kadarını saklamanın lüzumu yoktu.
"Ormana mı gittin? Jake bu çok tehlikeli! O şey sana her şeyi yapabilir." Niki korkuyla konuştuğunda Jake başını iki yana salladı.
"Ormana gitmedim, Niki. Daha doğrusu ben onu görmek için hiçbir şey yapmadım. O bana geldi. Evime... evimdeydi."
Jay ve Niki'nin yüzü sokarken Jake onlara bunu anlatmanın doğru bir fikir olup olmadığını düşünüyordu. Arkadaşları kehanet işleriyle fazla ilgili olduklarından enigmanın nasıl bir şey olduğunu tahmin ediyorlardı. Endişeleniyorlardı ve bunda haklılardı da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BITE ME {HEEJAKE}
FanfictionBir kehanet bu, Sim Jaeyun. Her ne kadar sen inanmasan da bizi bir araya getiren şey kaderin oyunu.