Lee Heeseung neredeyse üç haftadır kasabadaydı. Jake ile birkaç gündür evlilerdi ve itiraf etmeliydi ki bu olaya alışmaya başlıyordu. Jake ile onun ofisine gidip binada takılmak, evde Jake ile uğraşıp onu rahatsız etmek eğlenceliydi. Kötü yanı ise asıl amacından uzaklaşmasıydı. Bu yüzden bugün Jake'in ofisinde olmak yerine eğitim merkezindeydi. Jake'i ne kadar az görürse amacından o kadar az uzaklaşacağını düşünüyordu.
Eğitim merkezinin kapısının yanında duran Heeseung buraya geldiğinden beri bir kez bile kullanmadığı son model telefonunu açtı. Kapalı duran telefon açıldığı an bir sürü mesaj ve cevapsız arama bildirimi düşmüştü. Ailesinden ve arkadaşından milyon tane mesaj ve arama almıştı. Fakat şu an bunlarla uğraşacak vakti yoktu. Bu yüzden hemen rehberine girip Jeff Amca yazılı numarayı seçti ve aradı.
Arama kısa sürdü ve Jeff amcası telefonu olabildiğince hızlı açtı. "Heeseung?"
"Alo, amca?"
"Ah! Sonunda be oğlum! Bizi ne kadar merak ettirdin, haberin var mı?" Jeff amcasının sesi biraz kızgın biraz da rahatlamış geliyordu. Heeseung böyle olacağını bildiğinden sırıttı. Amcasını herkesten iyi tanırdı. Onların kendisi için endişelendiklerini biliyordu ama amcasının telefonunu kapalı tutmasının nedenini anlayacağının da farkındaydı.
"Amca, çok kısa süre konuşacağım. İçimde kötü bir his var. Beni buraya kadar takip etmiş olabilirler. Beni biri tanımış olabilir." dedi Heeseung düz bir sesle.
"Elimden geldiğince araştırıyorum, oğlum. Şimdilik bir şey yok ama onlardan herhangi bir haber alırsan sana dediğimi yapmayı unutma. Biz burada yapmamız gerekeni yapıyoruz, Heeseung."
"Ben de yapmam gerekeni yapıyorum, sanırım. Neyse, çok uzun konuşamıyorum biliyorsun. Kendine iyi bak." Heeseung amcasının cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı. Cebine atıp salona girdi.
Betalar Niki'nin gözetimi altında eğitim görüyorlardı. Pençelerini nasıl daha iyi kullanacaklarını öğreniyorlar ve birebir dövüş yapıyorlardı. Fakat Heeseung'un ilgisinin üzerinde olduğu kişi betalar değildi. O Jaekyoung ile ilgileniyordu. Bu ikinci defa eğitim salonuna gelişiydi. İlk geldiğinde de şimdi de genç alfayı izlemişti. Gerçekten iyi dövüşen alfanın orada bulunanlardan üstün olduğunun herkes farkındaydı ama Heeseung ona diğerleri kadar iyi gözle bakmıyordu. Genç adamın teknik açıdan bir sürü kusuru vardı. Özellikle bacaklarını kullanmakta sorun yaşıyordu. Bu büyük bir eksiklikti.
Heeseung, insanlar arasında yaşarken dövüş alanında uzun süre eğitim görmüştü. Amcası da ona pençelerini nasıl kullanacağını öğretmişti. Daha 23 yaşında olmasına rağmen bu konuda harika olduğu söylenebilirdi. Bu yüzden bu kadar yetenekli birinin yanlış tekniğe kurban gitmesini izlemek hoşuna gitmiyordu.
"Buradaki en güçlü alfanın kendin olduğunu mu düşünüyorsun?" diye sordu Heeseung. Antrenmanına ara vermiş olan gence. Jaekyoung hiç tereddüt etmeden başını sallayıp onu onayladı. Bu hem kendini bilmenin hem de büyük bir egonun göstergesiydi.
Heeseung sırıttı. "Sizin takım epey güçsüzmüş o zaman." dedi.
Jaekyoung buna alınmak yerine alayla onun sırıtışına karşılık verdi. "Size bunu düşündüren ne Bay Lee?" diye sordu.
"Tekniğin, duruşun, pençelerini kullanışın ve kısacası yeteneğini heba etmen."
"Ben hem burada hem de Seul'deki tüm sürüler içinde en güçlü genç alfayım." dedi Jaekyoung aynı sakin ve alaylı tavırla. Dediklerine canı gönülden inandığı belliydi. Beline koyduğu elleri ve dik göğsü de bunu kanıtlıyordu. Heeseung bunun doğru olduğunu biliyordu. Bu yüzden bu tavrı sorgulamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BITE ME {HEEJAKE}
FanficBir kehanet bu, Sim Jaeyun. Her ne kadar sen inanmasan da bizi bir araya getiren şey kaderin oyunu.