Jake'in ofisine garip bir hava hakimdi o gün. Festival biteli bir gün olmuştu. Bu kurtların eski hayat tarzlarına geri dönmeleri demekti ki beklenenden de kısa sürede gerçekleşmişti. Herkes kolayca eski düzene dönmüş, kendilerine ait işleri yerine getirmeye başlamışlardı bile. Fakat tabii hiçbir işi olmayan biri vardı ki o sadece kocasının ofisinde pineklemekle meşguldü.
"Bu bibloları nereden aldınız? İşçiliği güzelmiş." Heeseung, işsiz olduğundan Jake'in başını şişirmeyi kendine görev edinmişti. Açıkçası bu onu eğlendiriyordu. Jake'in bıkkın tavrını görmek onu mutlu ediyordu..
"Onları yapan işçilerimiz var. Burası büyük bir kasaba." dedi Jake. Heeseung'un o kadar fazla sorusu vardı ki bazen kendi işini yapmak ona cevap vermekten daha kısa sürüyordu.
"Hiç insanların arasına karıştın mı?" diye sordu Heeseung. Artık ofis hakkındaki sorularını bitirip daha kişisel meselelere geçmeyi planlıyordu. Jake bu planı tabii ki fark etmişti. Yine de ona cevap vermekten çekinmiyordu. Çünkü zaten hayatında kendine ait pek fazla bilgi yoktu. Onun hayatı kendine ait değildi. Halkı için yaşıyordu. Hiçbir zaman bireysel düşünmeye vakti olmamıştı. Kendini bu kasabaya adamıştı.
"Bu kasabadan sadece diğer kurt sürülerinin kasabalarına gitmek için ayrıldım. Hayatımda bir kere bile bir insanla gerçekten karşılaşmadım." dedi Jake. Tüm hayatı çalışmakla geçmiş bir insan için gayet doğal bir şeydi bu. Jake bunca zaman babasının sağ kolu olmuştu. Onun işlerini yapmak için çok uğraşmıştı. Aynı zamanda kendini bilgisel anlamda donatmış, sosyal aktiviteleri en az seviyede tutmuştu. İnsanların arasına girmeyi de hiç düşünmemişti.
"Burada interneti de çok az kullanıyorsunuz. Gerçekten hiç merak etmiyor musun?" dedi Heeseung. Tüm hayatı boyunca insanların arasında yaşamıştı. Neredeyse onlardan biriydi artık. Koşuşturmacalara alışkındı. Eğlenceli bir üniversite hayatını da geride bırakmıştı. Jake'in bunların hiçbirinde bulunmadığını düşündükçe gerçekten garipsiyordu.
Onun hayatını doğru yaşamadığını düşünüyordu."Etmiyorum açıkçası. Burayı bu şekilde seviyorum. İnsanların kafalarını telefonlarına gömmeleri ve dünyadan uzaklaşmaları benim gibi biri için fazla hayali."
Heeseung anladığını belirtir şekilde başını salladı. Açıkçası birazcık üzülmüştü. Jake'in yorgun olduğunu görebiliyordu. Bu gencecik yaşında bu kadar yükü üstlenmesi Heeseung'un sürülere karşı daha da nefret duymasına neden oluyordu. Yavaş yavaş Jake'e alışmaya başladığını da fark ediyordu bu şekilde. Bağdan da olabilirdi ama ona karşı bir empati duyuyordu. Onunla yaşamaya devam ettikçe Jake'in sorunlarına şahit oluyor, bunlar hakkında düşünüyordu. Bir çözüm ararken buluyordu kendisini. Halbuki buraya geliş sebebi çok farklıydı.
Jake raporları arasında kaybolurken Heeseung ona yaklaştı. Bu zamanlar gerçekten tehlikeli zamanlardı çünkü kendi kızgınlık dönemi yaklaşıyordu. Enigmalar üç ayda bir kızgınlığa girerdi. Neredeyse bir hafta süren bu dönemi Heeseung hep kendi başına, amcasının ona taşıdığı ilaçlarla atlatmıştı. İlaçlarla o kadar zor geçen bir dönemdi ki Heeseung yaklaştığı zamanlarda gerginleşmeye başlıyordu. Daha önce bir partneri olmadığı için şimdi Jake ile birlikte geçirip geçiremeyeceğini merak ediyordu.
Jake fark etmeden Heeseung onun dibine kadar geldi. Kağıtlarla boğuşan kocasını kendine çevirdi. Ani hareketle Jake'in elindeki kağıtlar düşmüştü. İkisi arasında saniyelik bir bakışma geçti. Ardından Heeseung kendi dudaklarını Jake'in dudaklarına bastırdı. Bir eliyle sandalyenin kolunu tutarken diğer elini Jake'in çenesine götürüp sıkıca kavradı. Sertçe öptüğü dudakların sahibi şaşkınlıktan ne yapacağını bilememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BITE ME {HEEJAKE}
FanfictionBir kehanet bu, Sim Jaeyun. Her ne kadar sen inanmasan da bizi bir araya getiren şey kaderin oyunu.