"Hayal ettiğimden daha da güzel bir gelin oldun Asuman Karalı. Kalbim kalbine mezara kadar mühürlü, hiç bir güç sana olan bağlılığımı delemez yada zedeleyemez. Sen benimsin, ben seninim. Sen benim alın yazımsın, yüce Allah'tan bir hediyesin. Ben hed...
Okunma sayımız git gide artıyor fakat oy ve yorumlar istediğim gibi değil.
Yorumlarda ciddi bir düşüş var. Her ne kadar yazar kaprisi çekmekten hoşlanmadığınızı bilsemde biz yazarlar için bu olay çok önemli. Çünkü hepimizin bir parça hayali var.
Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın.
Keyifli okumalar.
♣
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
♣
ON YEDİNCİ BÖLÜM ♣ ATAN KALPLER & ÇARPIŞAN DUDAKLAR
Öğlenden sonra dersim olması münasebetiyle bütün sabah boyunca evde temizlik yapmış hemen ardından Burak beyin 29 Ekim programı için istediği metni yazmış iki saatlik ders için okula gelmiştim. Sabah kalkıp gelsem bu kadar koymazdı. Okuldan içeriye girerken Bekir abiyle göz göze gelince hemen gülümsedi. Kanı sıcak bir insandı. Yüzüne baktığında gülüyordu. İnsan olarak bu insanlara hasrettik. Kimsenin kimseye tahammülü olmayan şu dünyada sıcacık bir gülümseme bile ilaç gibiydi.
"Eyi dersler Asuman hanım." Bekir abiye gülümseyerek başımı salladım. Erzurum ağzı ile konuşması daha samimiydi. "Sağolasın Bekir abi." Başını sallayıp el işareti yapıp yine gülümsedi. Anadolu insanı bir başkaydı.
Güneş tam tepedeydi fakat yakmıyordu. Artık havalar soğumaya kış gelmeye başlıyordu. Öğrencilerim öğle tenefüsündeydi. Kimi banklara efendi efendi oturmuştu kimi keko gibi bankın yaslanma kısmına oturmuştu. Kızlar kol kola girmiş muhtemel olan dedikodunun vazgeçilmezi olan erko muhabbeti yapıyorlardı. En azından ben liseye giderken öyle yapıyordum. Melek, Rabia ve benim yaptığımız dedikodunun haddi hesabı yoktu. Şimdiyse birimiz başka şehirdeydi, Rabia ile aynı evde yaşasak bile pek oturup saatlerce konuşmuyorduk. Daha doğrusu konuşamıyorduk. Nöbetten geliyor yorgun argın yemek yiyip yatağına düşüp uyuyordu. Zavallı arkadaşım.
Üzerimdeki tirençkotun cebinde titreyerek çalan telefonumu sakince kavrayıp saklandığı yerden çıkardığımda lacivert kalpli emojiye gülümsemeden edemedim. Ah o güzel kalpli adam!
Telefonu açıp kulağıma yasladım. "Yavrum?" Kulağıma dolan bariton sesine içim giderek gülümserken cilvelenmeye meyillenen sesimin önüne geçmek için boğazımı temizledim.
"Efendim canımın içi." Dün akşamdan sonra ilk konuşmamız buydu, özlemişim. Sabah erken şubeye geçip bütün gün meşgul olduğundan mesajlaşmamız dışında sesli konuşup sesini duyamamıştım.