KALPLERİMİZDEKİ GÜN BATIMI

1.1K 302 2.4K
                                    


Adımlarına bastım yetişemedim.
Bende göğsümü yaran bir ağaç yetiştirdim,
Dallarım umut doluydu ellerin için.
Yıldızlardan korkarken kaçacağız,
Güneşten kaçarken buluşacağız,
Sen ve ben birbirimizi kalplerimizden vuracağız.

Bu kitaptaki karakterler, davranışlar, ajanslar, meslekler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür ve eğlence amaçlıdır. Kitaptaki herhangi bir eylemi teşvik etmek amaçlanmamaktadı. Olaylar 1989 yılının İstanbul'unda geçse de esen miktarda distopya içermektedir.

####

İstanbul, 23 Ekim Pazartesi 1989 gece yarısı.

Güneş Günebakan gece derin uykusundan, aceleyle çalan telefon sesiyle uyanmıştı. Huzursuzca yatağından doğruldu. Uyku sersemliğini bir süre üzerinden atamayarak terliklerini giymekle uğraştı.

Yüzünü elleriyle ovuşturarak tuşlu ev telefonuna doğru yöneldi. Güneş boğazını temizleyerek telefona cevap veri. "Alo?" Hattın diğer ucundan cevap beklerken kimin aradığını tahmin etmişti.

"Benim, Tarık komiser."

Bu kadar geç bir vakitte gelen aramalara son zamanlarda alışsa da gelen çağrı Güneş'i endişelenmişti. Tarık Beymen, şehrin narkotik şube müdürlüğünde çalışan baş komiserdi.

Bu saatte arayarak rahatsızlık verdiği için özür cümlesini atlayarak direkt konuya girmişti. "Seni alması için Yusuf'u göndereceğim. Bir konuda sana ihtiyacımız var. Gelebilir misin?"

"Bu saatte aradığına göre önemli olmalı. Gelirim tabi, neyle alakalı?" Hattın diğer ucundan sıkıntılı bir nefen duyuldu. "Geldiğinde açıklarım." Diyerek telefonu kapattı.

Uykusunu yarım bırakan telefonun ciddiyetini hızlıca kavrayarak elini yüzünü yıkadı ve giyinmeye başladı. Sarı saçlarını taradı, çantasını hazırlayıp uzun trençkotunu omuzlarına attı.

Aynı zamanda sivil bir aracın farları karanlık sokağı aydınlattı. Yusuf'un geldiğini anlayarak hızlı hareketlerle ayakkabılarını giyip evden çıktı.

Yusuf telefon görüşmesinden önce yola çıkmış olmalı çünkü bu kadar çabuk gelmesi başka türlü açıklanamaz diye düşündü. Tarık komiser Güneş'i, çağırıldığında asla gelmemezlik yapmayacağını bilecek kadar iyi tanıyordu.

Dönemin orta sınıf arabalarından biriyle gelen Yusuf Güneş'ten birkaç yaş büyüktü. Geniş çenesi, kıvrımlı dudakları ve biçimli kaşlarıyla oldukça çekici bir adamdı. Kusur sayılamayacak hafif kemerli burna, yumuşak ela gözlere ve koyu kumral saçlara sahipti. Bir baş polise yakışır biçimde heybetli bir yapısı vardı. Motoru çalışır haldeki arabanın el frenini çekti ve camını acarak seslendi;

"Günaydınlar olsun efendim." dedi. Yüzünün beyazlığı ve kızarık gözleri yorgun bir gün geçirdiğini yansıtıyordu.

Güneş keyifli selamlamaya karşılık gülümseyerek; "Gün henüz aymadı." dedi. Arabanın yolcu koltuğu tarafına doğru ilerledi. "Ee, iş beklemez." dedi Yusuf kaşlarını kaldırarak. Arabaya bindiğinde Güneş aciliyeti olan konunun ne olabileceği hakkında düşünüyordu.

"Bu kadar acil olan ne?" diye sordu yumuşakça. Beş senedir emniyet müdürlüğünde çalışmasına rağmen hiç olmayacak şekilde gece yarısı göreve çağrılıyordu. Yusuf el frenini indirip yola koyulmuştu. "Ne o yoksa beni özlemedin mi?"

"Özlememe izin vermiyorsun ki!"

Yumuşak bir hahkahanın ardından devam etti.

"Iki hafta önce elimize geçen malları hatırlıyor musun?" Usulca başını sallayan Güneş çatık kaşlarla dinliyordu.

ÇİFT YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin