Güneş kaçar gibi turuncu tuğlalı binadan çıkar çıkmaz yağmur başladı. Hızlı adımlarının arasında süratle kaybolan damla lekelerini izleyerek yürüyordu. Akgün pencereden Güneş'i gözleriyle takip etse de, Güneş başını kaldırıp yukarı bakmadı. Gözden kaybolup ufak bir nokta haline dönüşene kadar onu izledi.
Akgün'ün samimi ses tonundan dökülen kırıcı tavsiyesi kulağının içinde dönüp duran bunaltıcı bir yankı haline gelmişti.
Yardım almalısın. Babandan.
Akgünün sözleri canını yakmıştı. Kafasının içinden bu cümleyi tekrarlayıp duruyordu. Kendi iç sesini susturmak için fısıldayarak adımlarını saymaya başladı. 23,24,25... Yürüdüğü kaldırımdaki kalabalık yağmurdan dolayı seyrelmişti. Heyecanla karışık hayal kırıklığını her adımında, üstünde ağırlık yapan yükü bırakır gibi dökerek devam etti. Ebru'nun ceketine büründü. Dikkatsizce su dolu kirli çukura bastığında ayağı bileğine kadar suya gömüldü. Aptallığına sinirlenerek ince bir of çekti. Ayağını silkeleyerek fazla sudan arındırdı. Her adımında ayakkabısının içinde sıkışan sudan garip sesler çıkıyordu.
Soğuk rüzgar burnunu ve elmacık kemiklerinin üstünü kesti, içine çektiği aceleci soluğu dişlerini sızlattı. Bacağına her adımında sürekli çarpıp duran çanta sinirlerini bozuyordu.
Islak ayakları vıcık vıcıktı. Bu ıslaklık, onu babasından ayrılmasına sebep olan, içindeki kederi dağ gibi yükselten anıyı hatırlattı. 36,37,38...
Serin bir yaz akşamıydı. Annesi tülden çiçekli elbisesi ve belinde biten önü açık uzun kollu hırkasıyla, plaktan yayılan şarkıya eşlik ederek yemek yapıyordu. Ela gözleri mutlulukla parlıyor, omuzunun üstünde biten kısa kumral saçları her hareketinde yanaklarını okşuyordu. Mutfağı leziz yemek kokuları doldurmuştu. Kalçasını zarifçe sallayarak elindeki yemeği karıştırdığı kaşığı mikrofon gibi kullanıyor, sonrasında kaşığı, coşkulu nakarat kısmı girdiğinde, ada tezgahın sandalyesinde oturan küçük Güneş'e uzatıyordu. Bağıra çağıra söyledikleri şarkı bitince; "Hadi bakalım anne gülü bahçeye taşıyalım tabakları."
59,60,61...
Plaktaki şarkı bitip baştan başladı. Güneş annesinin çiçekli eteklerini sallayarak şarkıya eşlik ettiğinde annesinin kıkırtıları bahçenin çimenlerine yayıldı. Evin dış kapısı açıldı ve eve ağır adımlarla bir adam girdi. İri bir gölge duvar boyu sürtünerek mutfağın kapısına yaklaştı. Mutfağa geri döndüklerinde Güneş; "Anne, ben de elbisemi giyicem. Babamın aldığı mor çiçekli olanı."
Annesi gülümseyerek; "Ama o sana artık küçük geliyor, bence mavi olanı giymelisin."
Güneş itiraz etmek için ağızını açmıştı ki salondan yükselen bir ses onu irkitti. "Firuze!" Güçlü fakat nazik sesleniş babasına ait değildi. "Sonunda beni ayağına kadar getirdin, güzel Firuze."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİFT YILDIZ
Ficção AdolescenteSuç psikiyatristi olan Güneş Günebakan, psişik yeteneklerini kullanarak polise destek vermektedir. Amacı şehri altüst eden yasadışı uyuşturucu dağıtan büyük suç şebekesini çökertmektir ve görevi hiç de kolay değildir. Aşılması gereken basamakları ö...