İnandıklarımız bize var olduğumuzdan beri dayatılan zorunda kaldıklarımızsa eğer; inanç, yaşanmaya değer midir? Yaşamak inançtan geçiyorsa; kendi doğrularımız, bizi bizim olanlardan dışlamaz da ne yapar? O halde doğruluğu yanlıştan ayıran esas nokta zarar vermemesidir. Fakat unutmamak gerekir ki insan acı vererek doğar.
Her kötülüğün içinde bir umut aramak yüzsüzlük değildir. Her umudun içinde keder bulmak da nankörlük değildir. Doğru ve yanlış, iyi ve kötü, zarar ve yarar; zıtlıkların vazgeçilemez birliğidir. Bu iki düşman birbirlerinden ayrılamaz, ayrılırsa ortada savaş kalmaz. Ölümsüz, barışsız bir savaş insan var oldukça ölecek ve dirilecektir.
Akgün ve Güneş, yıllar sonra bir savaş meydanında karşılaşmışlardı. İnançları uğruna direndikleri doğruları, aslında onlarla savaşanlardı.
Açılan kanatlı kapının el verdiği kadarıyla Güneş'in gördüklerini sindirmesi zamanını aldı. Yüz ifadesini sabit tutmak için oldukça uğraştı. Bedeninin etrafını saran görünmez güç dalgaları belinden bacaklarına doğru seyrederek tüm vücudunu korumak ister gibi sardı.
Yukarıdaki kalabalık tablonun aksine burası daha sakindi. Yüzüne çarpan yoğun duman kokusu midesini bulandırdı. Kanunun işlemediği oda, gizli bir toplanma alanıydı.
Dikkat çekmemek için odaya doğru bir adım attı. Herkes kendi haline o kadar dalmıştı ki açılan kapı kimsenin dikkatini çekmedi. Üst kattaki geniş alanın aksine, bu oda masalarla ve içeceklerin sunulduğu geniş tezgah alanıyla daraltılmıştı. Boğucu atmosferi çekilemez kılan bordo duvarlar ve sarı aydınlatma göz yorucuydu. Neredeyse süslü sayılabilecek dereceye varan yüksek heykeller ve koyu renk vazoların içini dolduran büyük yapay çiçekler özenle seçilmiş gibiydi. Oldukça lüks dizayn edilmiş odanın içi, yarısı uyuşturucunun etkisiyle kendinden geçmiş medeni görünümlü insanlarla doluydu. Yuvarlak masaları çevreleyen yarım daire biçimindeki koltuklara tüneyenlerden fırsat bulamayanlar ayakta kalmıştı.
Üst kattaki hareketliliğin bir kanıtı gibi, tavandan sarkan kristal avize yerinde nahoşça sallanarak, yarısına kadar ahşap döşeli duvarlarda gökkuşağı benzeri yanılsamalar oluşturarak titriyordu. Masaların arkasında kalan bilardo masasının üzerinde kağıt oynayan kadınların kahkahası kulağına ilişti. Sağlıklı bir kahkahanın aksine, saçlarına tutturdukları tavus kuşu tüylerini sallayarak çıkardıkları sesler normal olmaktan çok uzaktı. Alkol veya uyuşturucunun etkisinde oldukları aşikardı.
Kalın sütunlardan birinin yanında durarak, az önce üst kattaki eğlencede gördüğü insanları izlemeye koyuldu. Efendi ve kibar tavırları gitmiş, yerine umursamaz ve lakayt davranışları, rahat ortamda ortaya çıkmıştı. Omzunu soğuk taşa yasladığında, önünden geçen kadın garsonun elinde tuttuğu tepsinin içerisindeki karabiberi andıran maddeyi anında tanıdı. Başının üzerine ateşten kavrulmuş ağır bir battaniye örtülmüş gibi hissetti. Neredeyse hayal kırıklığının altında ezilecekti.
Kadın garson elindeki tepsiyle birlikte masaları tek tek dolaşmaya başlayınca onu görenler yerlerinde kıpırdanarak heyecanlandı. Cihan'ın, Ebru'ya söylediklerinin aksine bu tam da tahmin ettiği gibi bir kamuflajdı. Garson kadın cilveli tavırlarıyla her masaya uğrayarak numune dağıtırken, Güneş örümcek ağına dolanmadan onu çözmeye çalışıyordu. Onların zihinlerine girmeyi istese de dokunmadan geçmişlerine ait bir şey göremeyecekti.
O kadar göz önünde ve bir o kadar saklı olan odanın çift kanatlı kapısı tekrar açıldı. Yüzünde keyifli bir sırıtmayla içeri giren adamı görünce ne yapacağını şaşırarak yerinde donakaldı. Gördüklerinin gerçek mi yoksa yanılsama mı olduğundan şüphe etmek üzereydi. Eski emniyet genel müfettişi Selim Ehrimenoğlu, yanındaki iki adamla birlikte kapıdan içeriye girip ezbere bilir gibi doğruca bilardo masasının başında ki kalabalığa yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİFT YILDIZ
Teen FictionSuç psikiyatristi olan Güneş Günebakan, psişik yeteneklerini kullanarak polise destek vermektedir. Amacı şehri altüst eden yasadışı uyuşturucu dağıtan büyük suç şebekesini çökertmektir ve görevi hiç de kolay değildir. Aşılması gereken basamakları ö...