KIZIL YIĞIN

300 159 162
                                    


Babalar, evlatları doğduktan sonra kendileri için yaşamayı bırakırlar. Rahmin sıcaklığını taşıyan çelimsiz kırmızı bebekler ya çok sevilir ya da terk edilir.

Bir babanın kalbi cenneti arzuladığı için çiçek açar, içinde yetişen çiçekleri ise biricik kızı için toplar. Güneş Günebakan kucağında çürümüş çiçekler taşıyan bir çocuktu.

Kalbi sökülmüş köklerle dolu babası onu çok sevmiş; babası onu mahvetmişti.

Altı yaşından sonra ananenesi ile yaşamaya başlamış, ufak yaşına nazaran ancak birkaç ömüre sığabilecek şeyler görmüştü.

Ananenesi onu pamuk gönlüne oturtmuş, tombul elleriyle beslemişti. İçine karamsarlığın yerleşmesine izin vermeden yol gösterici yıldızlar yerleştirmişti.

Yavrusunun yavrusuna, kendi canından daha fazla kıymet veren ananene; salondaki geniş koltuğa oturmuş hayıflanmaktaydı.

Eve henüz geldiği için üzerindeki mevsimlik ince paltosunu hala çıkartmamıştı. Ebru'dan aldığı haberle oldukça canı sıkılmış bir haldeydi.

"Hiç mi bir şey söylemeden gitti? Ay başım tuttu..." elinin tersiyle alnını tutarak koltuğa iyice yaslandı.

"Sordum ama söyleyemedi sanki. Uykudan uyandı da öyle telaşlandı, zaten geç kalmıştı ona da panik yapmıştır o." Ananeneyi yatıştırmak için söylesede bu dediklerine kendisi de inanmak istiyordu.

"Çok yoruyor da kendini ondan geç kalıyor. Gitme diyorum şu gece mesaisine dinletemiyorum."

Dış kapıya yaklaşan telaşlı adım sesleri ve yan komşunun tiz sesi duyuldu; "Sultan hanım! Sultan hanım!" Ardından kapı gürültüyle vurulmaya başladı.

Ebru; "Ay ne oluyor bugün böyle herkese!" Kalkıp kapıyı açtı.

Kapının açılmasıyla ev terlikleriyle içeri yalpalayan Sultan hanımın yaşlarındaki kadın nefes nefeseydi.

Sultan hanım; "Ne oluyor Zülal, hayır olsun komşum?"

Ebru; "Zülal teyze iyi misin? Ne oldu böyle?" Sesi korkudan yüksek çıkmıştı. Eliyle göğsünü tutan kadın sık nefeslerinin arasından "Radyoyu... Radyoyu açın." diyebildi.

Sultan hanım ayaklandı; "Yahu kadın yüreğime indirme de söyle ne oldu? Ne bu telaşın senin?"

Zülal hanım ıslak gözlerle; "Ah nasıl söylenir? Nasıl söylenir bilemedim? Güneş nerede bugün işe gitti mi? Polis merkezinde... Ah çok fena komşum!"

Ebru radyonun açma düğmesine bastı. Cızırtılar çıkartarak birkaç saniye sonra açılan radyoda düzgün bir frekans bulduktan sonra dinlemeye başladılar. Acil bir son gelişme haberi veriliyordu.

Herkes odayı dolduran sese dikkat kesilmiş sunucunun ağızından dökülen seri ve monoton konuşmayı dinliyordu. Sultan hanım ani bir baş dönmesiyle kendini koltuğa bıraktı. Arkadaşı Zülal yanına yetişirken Ebru duydukları karşısında donakaldı.

Tombul yanaklarından yaşlar süzülmeye başlayan ananene sızlanarak söylenmeye başladı. Ebru; "Demek evden aceleyle çıkması bunun içinmiş! Bunu görmüş." Aklına Güneş'in evin kapısından çıkmadan önceki çaresiz bakışları düştü. İçini yakan bir korku başladı ve aklı kara dumanlarla örtülmüş gibi şaşkın vaziyette donakaldı.

ÇİFT YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin