28

735 131 141
                                    

Sezon 2

Rose'nin klanı terk ettiği gecenin sabahı
















Herkes bir kenarda otururken, Draken'de kimsenin bozmak istemediği bir sessizlik vardı. Jungkook elinde dumanı tüten kahve bardağını tutarken, Jimin koltuğa uzanmış elindeki topu evirip çeviriyordu. Jennie ve Taehyung geleli bir saate yakın olmuştu. Yaşlı kadın Runa hiç evine gitmemişti ve Yugyeom'un düzenlediği kağıt hışırtısı haricinde odada çıt yoktu.

Namjoon araştırma için gittiği yerden dün dönmüştü ve odadaki sessizliğin bozulmasından yana konuşmayı düşündü, ancak bu durum ne kadar onları ilgilendiriyordu pek kestirememişti. Jungkook ve Rose arasındaki ilişki hakkında yorum yapıp yapmamak arasında kalmıştı.

"Belki de bugün ben gidip konuşmalıyım, ne dersiniz?"

Jennie sessizliği bozan ilk kişi olarak oturduğu yerde dikleşti.

"Bana dün kapıyı açmadı, belki bugün sakinleşmiştir." Runa sıkkın bir nefes bıraktı. "Her şeyin bu hale gelmesinde suçlu olduğumuzu kabul etmemiz gerek."

Jungkook halen sessizdi, içinde bir sıkıntı kol geziyordu. Rose insan olduğundan sahip oldukları şeyin ne tür bağ olduğunu anlayamamıştı. Kendisinde mühür vardı ancak Rose? Gerçi hiç sormamıştı ama olmadığını düşünüyordu, insanlarda mühür belirmezdi. Bunu bilmeyen olamazdı.

"Eminim aklı karışmıştır, sakinleştikten sonra konuşmak daha iyi olabilir." Dedi Namjoon kollarını göğsünde birleştirerek. Geniş göğsü heybetli duruyordu, Namjoon bir deha olmasının yanı sıra oldukça göz alıcı bir adamdı. Tıpkı diğerlerinin olduğu gibi.

"Ben kırıldım şahsen." Jimin elindeki topu havaya atıp yakaladı. "Arkadaş olduğumuzu sanıyordum."

"Ben de öyle." Diye mırıldandı Jennie. "Bize kızgın olduğunu bilmiyordum, pek konuşkan biri değil."

"Sorun da bu ya," Runa ayağa kalktı. "Hiç sormadık, zaten o adamın elinde nasıl bir hayatı olduğunu tahmin edebiliyorduk ama Jungkook bu konu hakkında konuşmayın deyince sustuk. Nasıl bir hayatı vardı, neyle yüzleşti? Yabancı bir yere getirip öylece uyum sağlamasını bekledik."

"Jungkook canı sıkılmasın diye sormayın dedi, biraz vakit geçince bu konuyu açmak istiyordum." Jennie onaylamazca kafasını salladı. "Suçlu muyum bilmiyorum ama onu kıracak birşey yapmadım ben."

"Kesin şunu."

Jungkook kupasını masaya bırakarak boynunu ovdu. "Onunla ben konuşurum."

Jungkook doğru kelimeleri bulsa zaten durmam diye düşündü. Aralarındaki görünmez camdan duvarı aştığını zannediyordu ama belli ki hiç ilerleme kaydedememişlerdi. Ona nasıl yaklaşması gerektiğini kestiremiyordu, beraber kaldıkları süre boyunca geceleri kabuslarla kıvranıp durmasına engel olamamıştı. Neydi onu kafasında bu kadar meşgul eden şey? Ne korkutuyordu onu böyle? Jungkook bunları anlayamadıkça sinirleniyordu. Geçmişten gelen birşey olmalıydı. Rose savaşmaktan veya kara büyücülerden korkmuyordu, ayrıca fiziksel olarak da güçlüydü. Zaten kara büyücülerin büyüleri onlara etki edemiyordu. Jungkook yıllar önce konuşup anlaşma yaptığı yaşlı büyücüyü hatırladı, normal büyücüler kara büyücülerden farklıydı ve diğer varlıklardan ayrı bir bölgede yaşıyorlardı. Jungkook onu sadece yarım saat kadar görebilmiş, konuşmaları bittikten sonra adam pof sesi çıkararak kaybolmuştu. Uyumlu ve sakin huylu bir adam olduğunu düşünmüştü Jungkook, onlar da kara büyücülerden rahatsızlardı.

Daciana Verena | Rosékook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin