İnsan bir yerden sonra hiçbir şeye tahammül edemez hale geliyordu. Esasen, benim tahammül eşiğim çoktan geçilmişti. Sabır denen erdem de, uzun zaman önce beni terk etmişti.
Yine aynı yemek masasında aynı gerginlikte oturuyorduk. Önümdeki dolu tabakla oynarken Namjoon ve Jack denen adamın konuşmalarına hepimiz kulak misafiri oluyorduk. Jungkook masanın baş tarafında, ben de diğer baş tarafındaydım. Koca masada karşılıklı ancak bu şekilde oturabilmiştik. Sağ rafında Yaşlı kadın Runa, solunda da Taehyug vardı. Runa'nın yanında Mei mei denen kadın -bakmaktan hiç hazetmiyordum-, onun yanında da Kiran vardı. Jennie Taehyung'un yanında oturyordu. Bana en yakın oturan Jimin'di.
"Eskiden Draken yemekleri daha eğlenceli geçerdi." Mei mei denen kadın nazik hareketlerle yemeğinden bir lokma aldı, "Ne oldu size böyle? Hiç bu kadar sessiz olmazdınız."
Sana ne yahu?
"Klan olarak zor zamanlardan geçiyoruz, kendimize gelebilmemiz için biraz zamana ihtiyacımız var." Namjoon spesifik, normal bir cevap vererek kollarını göğsünde birleştirdi.
"Evet dostum," Diye atılan Jack dirseklerini masaya yasladı, "Siz ne olursa olsun eğlenmeyi ve keyif almayı bilen insanlardınız! Kendinize gelin!"
Bozuk konuşma tarzına karşın gözlerimi devirdim. Tabii bu gözleri yaptığım her hareketi yakalayan Jungkook'un bakışlarından kaçmadı. Tek kaşımı kaldırarak meydan okur tarzda baktığımda arkasına yaslanarak önümdeki tabağı işaret etti. Çaktırmadan çatalımı düşürerek masanın altını işaret ettim, eğilerek çatalıma uzandığımda o da kaşığını almak için eğilir gibi yaptı. Çatalı sol elimle kavradım ve sağ elimi kaldırıp orta parmağımı göstererek yerimde doğruldum. Yanağını dilleyerek kalktığında kaşları çatıktı.
Yüzümde gizlediğim hınzırca sırıtmanın farkındaydı, umarım neye kızdığımın da farkındadır çünkü bilirsiniz, ben ortalığı karıştırmaktan hiç çekinmem.
Tabağımdaki köfteye çatalımı batırarak ağzıma attım. Hiç öyle bıçakla bölecek falan değildim. Luna'nın da bir süredir sesi çıkmıyordu ama onun da kızgın olduğunu net bir şekilde hissedebiliyordum. Üstelik kızgın olan sadece o da değildi. Jungkook'un kurdu sanırım Luna ile iletişime geçmeye çalışıyordu ancak cevap alamıyordu. Merak içinde olduğunu tahmin edebiliyordum ama şuan ki durumda yapacağım bir şey yoktu. Bir mei mei'miz eksikti, o da gelince sinir stres seviyemiz tavan olmuştu.
"Baksana Kiran, henüz kayıp ruheşinden bir haber yok mu?" Sinir bozucu sesini yeniden duyduğumda bıçağımı elime alalı birkaç saniye falan olmuştu. Masadaki herkes gerilmişti ama ben halihazırda sinirli olduğum için kafamı eğerek gözlerimi kadına dikmiştim.
"Seni ilgilendirmeyen her şeye burnunu sokuyorsun Mei, hareketlerine dikkat et." Kiran dişlerini sıkarak çatalını masaya bıraktı.
"Aman canım, sen de her şeyden nem kapıyorsun. Sordum sadece."
"Sorma o zaman." Diye tısladı.
Mei mei mırıldandı, ses tonuna gizlenmiş tehdidin farkındaydım."Benim kim olduğumu unutuyorsun Kiran, laflarına dikkat etmezsen hatırlatırım."
"Hatırlatsana."
Sesimi duyduğu an bakışlarını bana çevirdi. Tehditkarlaşan bakışlarımla arkama yaslanıp elimdeki bıçakla oynamaya devam ettim. "Hadi hatırlat da göreyim."
Kiran ile sadece ben uğraşabilirim.
"Oh," Beğenmezcesine çıkan ses tonuna karşı dudağımın kenarıyla güldüm. "Kendinden eminsin bakıyorum, henüz dönüşemeyen birine göre ne iddialı laflar bunlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daciana Verena | Rosékook
Fiksi PenggemarKimi kalpler günbatımında kuşların terk ettiği bir şehir gibidir. Benim kalbim, senin nefretin. Senin nefretin, benim sonumdu. Benim kalbim de günbatımında kimsesiz kaldı. Ayaz çöken nefesimin varlığı son buldu böylece. Rosékook Wolf au newmoonme