Elbette, herşeyin tamamen normal olmasını beklemiyordum. Halen kimse ne olduğunu pek anlamamıştı. Bir süre bayılanları ayıltmaya uğraşılmış, -ki bunların arasına Jennie ve Jimin de dahil olmuştu- Herkes ne olduğunu idrak etmeye çalışırken bir odada toplanabilmiştik. Onun öncesinde yalnız kaldığımız kısacık bir zaman diliminde Jungkook üzerime boğazlı kazaklarından birini geçirmişti, çıplak ayaklarıma da çorap giydirmiş ve bir süre saçlarımı ve beni izlemişti. O zamandan beri de bakışlarını üzerimden çekmiyor ama tek kelime de etmiyordu.
Bana kızgın olduğunu anlayabiliyordum. Ama hislerimizi bu kadar uçlarda yaşamak bana çok yeniydi.
Tabi bunu onlara anlattığımda şaşırmaları normaldi.
"Sen şimdi diyorsun ki," Sonunda konuşabilecek tek kişinin kendi olduğunu fark eden Namjoon boğazını temizledi. "Beyaz kurt olarak dönüşüm geçirdin ve geri dönebildin. Doğru anlamış mıyım?"
"Evet." Dedim ellerimi izleyerek, üzerimde yeterince bakış vardı zaten.
"İlk defa böyle birşey duyuyorum." Diyen Yugyeom çenesini sıvazlıyordu.
"Aslında sanırım bu doğru." Namjoon arkasına yaslanıp Runa'ya baktı, "Değil mi?"
Yaşlı kadın vücudunu bana çevirerek konuşmaya başladı,"Efsaneler der ki, her beyaz kurtun dönüşümü farklı olurmuş. Tek bir şey dışında." Bakışlarımız çakıştı, "Beyaz kurtun ortaya çıkması için insanının araf'a gitmesi gerekir. Orası ölümle yaşam arasındadır. Eğer ki beyaz kurt insanını kabul etmezse dönüşüm gerçekleşmez ve kişi dünyaya geri dönemez. Ancak eğer ki beyaz kurt insanını kabul ederse kişi dünyaya geri döner ki bu büyük bir lütuftur. Çünkü asırlardır dünyada tek bir beyaz kurt bile görülmedi, insanlar artık onların efsane olduğunu düşünmeye başladı."
Runa ellerime uzanarak kavradı, "Gerçekten bir beyaz kurt olduğuna inanıyorum. Çünkü hepimiz senin cansız bedenini gördük, ve şimdi de geri döndün. Nasıl dönüşeceğini sana söyledi mi?"
Kafamı olumsuzca salladım.
"Önemli değil, beyaz kurtlar normal kurtlardan üstündür, tıpkı kara kurtlar gibi. Sizin ruheşi olmanız tesadüf olamaz."
Bakışlarım Jungkook'a döndü. Keskin gözleri hala üzerimdeydi. Kurtun söylediklerini anımsadım. Şu büyücülükle ilgili olan şeyleri henüz anlatmamıştım ama onları Jungkook'a söylemeyi planlıyordum. Tabi aslında bakışlarından biraz endişelenmeye de başlamıştım.
"Sanırım klana bir açıklama yapmamız gerekecek." Namjoon ayağa kalktı. Yugyeom da ona ayak uydurarak selam verdi ve odadan çıktılar. Diğerleri de sessizce çıktığında aslında Jimin'in Jungkook'a takılmasını beklediğimi farkettim. Ancak o da diğerleri gibi sessizce çıkıp gittiğinde hissettiğim boşlukla bakışlarımı ellerime indirdim. Evet, bencillik yapmıştım belki ama kimse benim ne yaşadığımı bilmiyordu.
Anlatsam bilirlerdi belki ama anlatamazdım. Zaten ne diyecektim ki? Nasıl toparlayıp anlatacaktım?
Bakışlarımı kaldırarak yeniden beni izleyen siyah harelerle karşı karşıya geldim.
"Bana kızgın mısın?" Diye konuşabildim sonunda.
"Sana kızdım, kızgındım da." Kollarını birbirine geçirdi. "Ama bu ne işimize yarayacak? Sonuçta benim sana kızgın olmamı önemser misin sen? Ya da benim duygularımı?"
"Öyle değil-"
"Değil mi gerçekten?" Bakışları o kadar belirsizdi ki hiçbirşey anlayamıyordum. "Nihayetinde sen benim ne düşüneceğimi umursamazsın, canın isterse çeker gider, canın isterse kazanamayacağın kavgalara girişirsin. Ben kimim ki burada?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daciana Verena | Rosékook
FanfictionKimi kalpler günbatımında kuşların terk ettiği bir şehir gibidir. Benim kalbim, senin nefretin. Senin nefretin, benim sonumdu. Benim kalbim de günbatımında kimsesiz kaldı. Ayaz çöken nefesimin varlığı son buldu böylece. Rosékook Wolf au newmoonme