"Şimdi ne olacak?" diye sordu Hyejin, elleri belinde, Jimin'e sinirle bakarken.
Jimin, deri koltuğa yaslamış ağrıdan zonklayan kafasını ovarken sesli bir nefes verdi. Gözleri ağrıdan o kadar yanıyordu ki gözünü bile açamıyordu. "Bir şey olacağı yok, Hyejin. O, kulak tırmalayan sesinle biraz daha bağırmaya devam edersen seni öldürebilirim ama."
Hyejin, kızgın boğa gibi soluyan arkadaşına baktı; günlerdir hiç uyumadığını belirten mor gözaltları ile çok yorgun gözükürken, sürekli başını ovmasıyla acı çekiyor gibi gözüküyordu. Gözlerini devirerek koltuğa, hemen yanına oturdu. "Kendine gel, sikik herif," diyerek yüzüne vurdu.
"Hyejin," dedi Jimin, gözlerini açmadan. Sesi ne kadar sinirli ve stresli olduğunu belli ediyordu. "Beni rahat bırak ve siktir git."
Hyejin, sinirle, "Tam bir sik kafalısın, neyin olduğunu anlamaya çalışıyorum," dedi.
Jimin, "Bir bok olduğu falan yok amına koyayım. Yorgunum, uykum var, ölüsünü siktiğimin savcısıyla uğraşıyorum, bir de seninle uğraşmak istemiyorum," dedi. Sonra dilini ısırıp ekledi; "Tamam, birçok bok varmış."
Hyejin, onunla uğraşmayı bırakıp çantasından kırmızı rujunu çıkardı, önündeki sehpadan Jimin'in telefonunu alıp ekrana bakarak sürmeye başladı. Rujunu sürdükten sonra ekrana öpücük attı, rujunun kapağını kapatıp tekrar çantasına koydu ve Jimin'e döndü, "Soruşturma başlatıldı. Kamera kayıtlarında seninle ilgili bir delil olmasa da, baş şüpheli sen olduğun için sıçtığın boka kadar araştıracaklar."
Jimin başıyla onayladı. Konuşmak için kendinde yeterli gücü bulduğunda, "Ama bir bok bulamayacaklar, ki zaten ben yapmadım," dedi ve sırıttı.
"İşte bu çok şaşırtıcı," dedi Hyejin. "Kimin yaptığını biliyorsun değil mi?"
"Evet."
"Söyle."
"Hayır."
Hyejin, sivri tırnaklarını sehpaya sürtmeye başladı. Jimin bu sesten nefret ederdi. Jimin kafasını aniden kaldırıp uyarı dolu gözleriyle bakınca durmak zorunda kaldı.
"Sevgilinin yanına git artık," dedi Jimin, sabrı kalmamış gibi. "Ve ona söyle, bir daha seni benim yanıma göndermesin."
"Namjoon göndermiyor zaten, Jimin," dedi Hyejin, çantasını alıp ayağa kalkarken. "Şimdi gidiyorum ama, daha sonra anlatacaksın tamam mı?"
Jimin, Hyejin'e bıkkın gözlerle bakıp, "Tamam," dedi.
"Sen de cidden kendine gel artık. Buruşmuş sik gibi berbat görünüyorsun."
Jimin belindeki silahı çıkarırken, Hyejin kahkaha atarak odadan kaçmıştı. Jimin, derin bir nefes alarak ayağa kalktı ve silahını tekrar beline yerleştirirken ceketini alıp kendi de odadan çıktı. Birkaç saat evde dinlense iyi olacaktı.
***
"Anlatın, bay Park."
"Akşam saat sekiz de bay Hwang ile yemek yemek için buluştuk, korumalarım ve ben oraya gittiğimizde kendisi benden önce gelmişti, sohbet ederek başladığımız yemeğimize aynı şekilde devam ettik. Sonrasında yaşananlar, benim için üzücü ve şok ediciydi."
Jimin için burası artık ikinci ev gibi bir şeydi. Ay da en az iki kez polis merkezini ziyaret ediyordu ancak, kelepçeyle geldiği bu yere elini kolunu sallayarak geri çıkıyordu. Her zaman olduğu gibi yine sorgulanıyordu; polis klasik sorularını sıralıyor, kendisi de sakinlikle cevaplıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clandestino | Jikook
Fanfiction"Şaraplar, silahlar, uyuşturucular yerini kan'a bıraktı Jungkook," dedi Jimin tehlikeyle parıldayan gözlerle. "Ve akan benim kanım olsa dahi, bu çöplük benim olacak." •Yetişkin içerik!