Jimin gülümsedi. Sırtını duvara dayamış, elleri cebinde karşıdaki adamları izliyordu. Kenar mahallesine benzeyen bir yere gelmişlerdi; Yoongi, Yang üyelerinin toplandığı bir mekân bulmuştu ve Jungkook ile beraber buraya gelmişti.
Adamlar, altlarında bol pantolonlar, üstlerinde parlak ceketlerle serserileri andırıyorlardı. Yani Jimin böyle düşünüyordu. Yüzlerinde kirli sakallar vardı, çoğunun saçları siyahtı ve at kuyruğu yapmışlardı. Hepsi aynı gibiydi ve Jimin sembolleri olan dövmelerini çok net görebiliyordu.
Irklarının tüm izlerini taşıyorlardı. Jimin çocukluğundan beri insanların duygularını sezebiliyordu ama burada bu yeteneği körelmişti çünkü hepsi aynıydı.
"Yoongi hâlâ gelmedi," dedi Jungkook.
"Çantamı alıp geliyorum demişti," dedi Jimin. Tren arkalarından geçtiğinde arkasına baktı. İçinden bir ürperti geçti.
"Geliyor, geliyorlar," dedi Jungkook, çenesiyle Yoongi'nin geldiği yeri işaret ederek.
Jimin Jungkook'a, ardından Yoongi'ye baktı; sokağın başında, arkasında birkaç adamla birlikte geliyordu. En arkadaki adamın elinde sopa vardı. Yoongi'nin saçları ıslak duruyordu, üstünde kolları beyaz, ön kısımları açık mavi ve göğüs kısmında motifler olan bir ceket giymişti; altında kot pantolon vardı, kahverengi bir kemer takmıştı ve koyu kahverengi çantası da yanındaydı. Jimin kıkırdadı. Yoongi gerçekten psikopattı ama biraz da tuhaf ve korkutucuydu. Gözleri soğuktu ve gözündeki kırmızı yara izi onu tehlikeli gösteriyordu. Jimin onun gözlerindeki soğuk ateşi hissetmişti. Büyük bir otoriteyle yürüyordu.
"Adamları toplamaşsın," dedi Jungkook, hoşuna gitmiş gibi.
Yoongi dilini damağına şıklatıp adamlarına ve tekrar Jungkook'a baktı. "Birkaç arkadaş edindim."
"İçeride insanlar var," dedi Jimin içeriye göz atarak.
Yoongi başını salladı. "Yukarıdalar."
"O zaman biraz dans edelim," dedi Jungkook karanlık bir sesle. "Hadi."
Yoongi ile Jungkook önde, Jimin'de arkada elleri cebinde yürüyordu. Yanında baştan aşağı silahlı dev gibi bir adam vardı. Saçları gümüş ve kırmızı tonlarında parlıyordu, yüzünde özenle kesilmiş bir bıyık ve keçi sakalı vardı. Donuk yüzünde yersiz duran kahkaha çizgilerini doldurmuş kırışıklıklar dışında genç görünüyordu. Kendini bir an küçücük hissetti. Neyse, bu önemli değildi.
Yoongi restorana girdiğinde durdu. Yanındaki masaya baktı. Adam noodle yiyordu. Elini uzattı, kırmızı yemek çubuklarını aldı ve yürümeye devam etti.
Yoongi'nin işaretiyle hızlı bir şekilde merdivenleri tırmandılar. Soğuk, pis kokan bir alana girdiklerinde taburede oturan bir adam onları karşılamıştı. Adam Yoongi'yi gördüğünde ayağa kalktı ve saçlarını açtı. Diğerleri arkada beklerken Yoongi başını hafif sola eğip güldü, çantasını adamına verdi ve aniden adamın üzerine atladı. Adam afallayarak sırt üstü, Yoongi ile birlikte yere düştüğünde, Yoongi yemek çubuklarını adamın gözlerine soktu. Kan fışkırmıştı. Gülerek ayağa kalktı.
Pekâlâ, Jimin, Yoongi hakkında 'kuvvetli bir tip değil' düşüncesini geri aldı, dağ gibi adamı yere sermiş ve bu hoşuna gitmişti.
Yoongi'nin soğuk gözleri leziz bir lokma yiyen bal porsuğu gibi parlamıştı. Kafasıyla içeriyi işaret etti ve önden ilerledi.
"Psikopat," diyerek güldü Jungkook. "Bu adamı sevmeye başladım ama hâlâ nefret ediyorum."
Jimin'de güldü ve koşarak içeri girdiler. Uzun bir koridorda yanyana dizilmiş birçok oda vardı ve kapılardan adamlar çıkmaya başlamıştı. Jimin, cebinden bıçağını çıkardı ve aralarına girdi. Bıçağı ile önüne gelene saplıyor, yılan gibi aralarından çıkıyordu. Jungkook, silahına sarılmadan önce bilek gücünü kullanıyordu; adamı ensesinden yakalamış, diziyle burnunu kırmış, kafasını sertçe duvara vurarak onu yere sermişti. Jimin ile göz göze geldiğinde ona göz kırpmıştı. Yoongi ise kimseyle dövüşmeden aralarından geçerek uzun koridoru tamamlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clandestino | Jikook
Fanfiction"Şaraplar, silahlar, uyuşturucular yerini kan'a bıraktı Jungkook," dedi Jimin tehlikeyle parıldayan gözlerle. "Ve akan benim kanım olsa dahi, bu çöplük benim olacak." •Yetişkin içerik!