"Seni bitireceğimi söylemiştim, Park Jimin."
Jimin cevap vermemek için direnerek çenesini sıktı. Yüzünde tepkisiz bir ifadeyle savcıya baktı. Bakışları soğukkanlıydı. Sandalyeye bağlı bir şekilde oturuyordu. Bir hücredeydi, sağ üst köşede küçük bir parmaklık vardı ve Jimin buradaki kokuyu çok iyi biliyordu. Geçmişin izleri hâlâ çok tanıdıktı.
"Bu babanın, hatırladın mı?" diye sordu savcı, elindeki kemeri göstererek.
Jimin kemeri gördüğünde panikledi, o kemerle çok dayak yemişti. Onu nereden bulmuşlardı? Yaşadığı dehşet bir anda kalp atışlarını hızlandırmıştı. Geçmişten bu yana babasına ait eşyaları görmeye tahammülü yoktu; ne kemer, ne silah, ne de başka bir şey. Onunla kendisine vurulmasına asla katlanamazdı, başka türlü vuracaklarsa buna katlanabilirdi.
Ama, niyetleri buysa eğer direnmenin sonuç getirmeyeceğini biliyordu.
Jungkook.
O paniğin ortasında, ona sığınacak bir liman sundu. Onun buralarda olduğuna, aramaya başladığına inanmak zorundaydı. Tek bir şansı vardı. O da konuşmamak. Direnirse, çığlık atarsa bir daha yapmaması için her türlü önlemi alacaklardı. Jungkook, Hyejin, Namjoon, Jin ile Hoseok dışında kimse hücre kuytularına uzanıp onu kurtarmaya çalışmamıştı. Tekrar geleceklerdi. Jimin biliyordu. Jungkook, Hyejin ve diğerlerinin geleceğini biliyordu.
Savcı bir anda kemerle Jimin'in sırtına vurdu.
Jimin'in sessiz nefesi karanlığın içinde yükseldi. Boğazı yanıyordu. Sıcak gözyaşları göz pınarında birikmişti. Aynı his. Babasının vurmasıyla aynı histi.
Savcı elini Jimin'in ağzına götürüp onu sarstı. Jimin tepki vermiyordu. Bir darbe daha. Geçmişten kalan travmalı hatıralar, yaşadığı panikle onu şiddetli bir dalga gibi sardı.
Bu darbe tam beline gelmişti.
Nefret dolu gözlerle başını çevirdi ve savcıya baktı. Başı dönüp ağırlaşmaya başlamış, gözleri kara bir bulut gibi kararmıştı.
"Bırak," dedi içlerinden bir adam.
Jimin savcının isteksizliğini hissetti. Nefes almaya çalışırken gözünün önünde siyah noktalar belirmişti. Konuşan adam zalim bir süratle yanağına tokat attı. Yanağını yakan acıyla başı yana düştü, içinde kontrol ettiği o dehşete karıştı ve onu içinde bulunduğu ana ve yapacaklarının dehşet verici neticelerini düşündü.
"Babanın soyadına yakışıyorsun," dedi adam gülerek. "Dirayetlisin."
Savcı arkasından boğazını sarıp ağzına bez kapattığında debelenip mücadele etmeye başladı. Nefes almaya çalışırken adamın gözlerine baktı ama yüzündeki el ağzını ve burnunu mühürlemişti. Nefes alamıyordu. Gözleri kapanmaya başladı.
"Bırak. Nefes alsın," dedi adam.
Savcı elini ağzından çekip nefes almasına izin verdiğinde güçlükle öksürdü. Yüklü miktarda oksijeni ciğerlerine doldurdu.
"Bir daha debelenirsen bacaklarını keserim, anladın mı?"
Jimin dikkatle adamı inceledi. Adam Rustu. Başını kaldırdı ve kıkırdadı. "Beni test etmeye kalkma."
"Jimin," diye fısıldadı adam. "Sence seni bulmaya gelecekler mi?"
Jimin sessizlik yeminini bozmuştu: "Jungkook'un geleceğine eminim. Sizi sağ bırakmayacak. Onu tanıyorsan eğer, yapacağını bilirsin."
Adamın yüzünde acımasız bir tebessüm belirdi. "Daha kapıdan içeri girmeden leşi çıkacak. Delik deşik olacak. Ölüsünü ise sana yedireceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clandestino | Jikook
Fanfiction"Şaraplar, silahlar, uyuşturucular yerini kan'a bıraktı Jungkook," dedi Jimin tehlikeyle parıldayan gözlerle. "Ve akan benim kanım olsa dahi, bu çöplük benim olacak." •Yetişkin içerik!