Jimin, Taehyung'u görür görmez içinin sinirle kaplandığını hissetti. Silahına dokundu, avucunu belindeki bıçağa bastırdı ve öfkeyle ona bakmayı sürdürdü.
"Konuşmayacak mısın?" Taehyung sordu.
Jungkook kıkırdadı. "Kaç tane yüzün var, Taehyung? Buraya gelmek için hangisini seçtin?"
Taehyung hüzünlü bakışlarını Jimin'den çekip soğuk gözlerle Jungkook'un gözlerine baktı. "Vay, Jungkook. Seni burada görmek ne kadar kötü. En son seni öldürmek istediğimde elimden çok güzel kaçmıştın. Dikkat et, bir daha kaçamayabilirsin."
"Boş silahlarını kendine sık, Taehyung," dedi Jungkook gülerek. "Ben elinden kaçmamıştım, o senin beceriksizliğindi. Ha, oldu da kaçtım diyelim, kurbanını elinden kaçırmak yine senin beceriksizliğin."
Taehyung sinirle kıkırdadı. "Geçmişi seninle konuşmak için gelmedim. Ama madem çok istiyorsun, görüşelim, olur mu?"
Jungkook piç bir gülümseme sundu Taehyung'a. "Dene beni."
Taehyung ile Jungkook tartışırken, Jimin'in dikkatini Taehyung'un yanındaki adam çekmişti; hemen hemen aynı boydalardı, siyah uzun saçları, gözünde kırmızı bir yara izi vardı. Formda gözüküyordu ama hayatta kalmak için kuvvetine güvenebilecek bir tip değildi. Üzerinde beyaz bir tişört, onun üstüne siyah bir hırka ve altında da siyah yırtık bir pantolon vardı. Serseri gibiydi.
"Jimin?" diye tekrar denedi Taehyung. Bir umut konuşmasını bekliyordu. "Taehyung ben. Beni tanıyorsun, değil mi?"
"Kimsin sen?" diye sordu Jimin yüksek bir sesle, daha fazla tahammül edemeyerek. "Hangi Taehyung'sun? Seni tanımıyorum. Seni tanımak istemiyorum. Yıllar önce siktirip nereye gittiysen, tekrar oraya git ve bir daha dönme!"
Taehyung dolu gözleriyle başını iki yana salladı. "Beni dinlemen gerek, lütfen. Lütfen beni dinle, Jimin."
"Çıkarın!" diye emretti Jimin. "Bir daha da buraya girmelerine izin vermeyin!"
Jimin'in adamları onları çıkartmak için harekete geçtiğinde Yoongi, "O elin bir daha göğsüme dokunursa belanı sikerim ve bu mecaz anlamda olmaz," dedi. Ve Jimin'e seslendi: "Ben Yoongi, Jimin. Min Yoongi. Memnun oldum."
"Jimin! Beni tanıyorsun! Beni dinlemen gerek!"
Kapı nihayet kapandığında Jimin şakaklarını ovmaya başladı. Başına ağrı çıkmıştı ve yıllar sonra Taehyung'u görmek onu sinirlendirmişti.
"Bu dalyarak Min Yoongi kim acaba?" diye düşünmeye başladı Jungkook. "Hiç tanıdık gelmiyor."
"Bana geliyor," dedi Jimin. "Min'ler. Babası sanırım Min Siwoo. Soyları baya eskiye dayanıyor. Yeraltının ünlülerinden. Babası oğlunu yeraltına pek sokmuyordu ve onun hakkında birçok kişinin psikopat dediğini duymuştum ama hiç görmedim. Emin de değilim, belki onlardan olmayabilir."
Jungkook, hatırladığında başını salladı. "Hatırladım. Bilmiyorum, eğer o ise benim için pek bir şey değişmez."
Kapı tekrar çaldı.
"Gir amına koyayım gir!" diye bağırdı Jimin.
"Bay Park," dedi Mihail panik sesiyle. "Rusya'ya gidecek olan uçağı patlatmışlar. Patlatmadan önce malları çalmışlar!"
"Sizin yapacağınız işi sikeyim!" diye gürledi Jungkook. Hızla ayağa kalktı ve ceketini alıp Jimin'e işaret verdi.
"Bilgi var mı?" diye sordu Jimin hazırlanırken. Sakin olması biraz ürkütücüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clandestino | Jikook
Fanfiction"Şaraplar, silahlar, uyuşturucular yerini kan'a bıraktı Jungkook," dedi Jimin tehlikeyle parıldayan gözlerle. "Ve akan benim kanım olsa dahi, bu çöplük benim olacak." •Yetişkin içerik!