Günümüz
Ölümün habercisi kızıl güneş'in batımında o yine bir cinayet işlemişti; akan kanları ruhunu doyurmak istermişçesine izlerken soğuk bir şekilde kıkırdamış, cebinden çıkardığı bir- iki nefeslik kalmış purosunu ateşlemişti.
"Varlığımı çalmaya çalışırsan, sana sonun olurum demiştim, Hyun."
Puroyu, tam göbek deliğinde söndürdü ve şeytani bir şekilde gülümsedi. "Hayat bulduğun yerden ölmek güzel, değil mi?"
Gözleri açık kalmış adamın, eli ile gözlerini kapattı ve adamlarından birinin yıkaması için ellerini uzattı. "Burayı temizleyin. Arkada bir iz kalmasın."
"Tamam, bay Jeon."
"Jimin'den haber var mı?"
"Hayır efendim."
"Hangi siktiğimin deliğine girdi acaba," diye mırıldandı. "Onu bulun ve mekân'a getirin. İşimiz var."
Koruma yerinde titreyerek sordu, "Bulamazsak efendim?"
Jungkook hiddetle bağırdı,"Öyle bir ihtimal yok! Bulacak ve onu bana getireceksiniz!"
"Peki efendim."
Korumalar saygıyla eğilirken sinirle homurdandı, "Bir bok becerebildiğiniz yok, it herifler." Kandan arınmış ellerini çekti ve ipek mendil ile kuruladı.
O gün, o kız içeriye girdiğinde Jimin büyük bir travma yaşamıştı; böyle bir yaşayacağını bilse, ona asla gel demezdi. Jimin biraz daha iyi hissettikten sonra onu evine göndermişti.
İyi şeyler yaşamayacaklardı, bu kesindi. Dohyun meselesini çözene kadar önüne çıkan herkesi öldürmek istiyordu. Onun ne yapacağını kestiremiyordu ama oyunun içinde güç savaşı varsa kesinlikle görmek ve savaşmak istiyordu.
Sadece onun değil, Jimin'in de ne yapacağını kestiremiyordu. Jimin bu konularda en az, hatta kendisinden daha çok kurnaz ve tehlikeliydi.
Daldığı düşüncelerden telefonuna gelen bildirim sesi ile çıkmıştı. Telefonu cebinden çıkarırken arabaya bindi ve mesajı açtı.
Amedeo:
Mekândayım.
Gel.Telefonu yan koltuğa attı. Arabayı çalıştırdı ve Amedeo'nun mekânına doğru sürmeye başladı.
***
Konyak, kan kokusu yayılmış merdivenlerden sakin ama bir o kadar da sert adımlarla iniyordu. Belindeki silahı ara ara kontrol ediyor, onun buraya neden çağırdığını düşünüyordu.
"Bırak beni!"
İçerden sesler yükselirken, peşinden gelen iki adamını durdurdu ve, "Burda bekleyin," dedi ve içeri girdi.
Jimin, yüksek bir bar sandalyesinde oturmuş, konyak içerken elindeki silahı karşısındaki kişiye tutuyordu.
Jungkook, "Gösteri bitmeden yetişebildiğime sevindim," dedi, rahatça Jimin'in yanına geçip otururken. Karşısındaki sandalyeye oturtulmuş, elleri ve kolları bağlanmış, yüzü yara içinde kalmış kişiye baktı kısaca. "Kim bu?"
"Mekânımı basmaya çalışan ve beni öldürmek isteyen birisi," dedi Jimin. Jungkook'a baktı. "Aslında cesaretini tebrik etmemiz gerekiyor." Güldü. "Bir kedi olsa da, yanlış fare deliğini seçti."
Jungkook tehlikeli bir sesle, "Kediye bak sen!" dedi. "Hiç kedi gibi görünmüyorsun. Karnını doyurmak için geldiğin bu yerde, fare gibi kapana kısılmışsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clandestino | Jikook
Fanfiction"Şaraplar, silahlar, uyuşturucular yerini kan'a bıraktı Jungkook," dedi Jimin tehlikeyle parıldayan gözlerle. "Ve akan benim kanım olsa dahi, bu çöplük benim olacak." •Yetişkin içerik!