8. bölüm

262 36 57
                                    


Jimin, ipek, beyaz mendille temizlediği silahını şakağına dayadı. Yüzü bir duvar gibi iken, gözlerinden öfke saçıyordu. Şakağına dayadığı silahı yavaşça kulak hizasına getirdikten sonra, derin ve sinirli bir nefes verip elindekini masaya bıraktı.

Kapı çaldığında öfke saçan gözleri kapıya dikkat kesildi. "Gel," dedi güçlü bir sesle. İçeri Koruması Mihail girmişti. "Söyle."

Mihail, Jimin'in bakışları sebebiyle biraz ürkmüştü. Önünde saygıyla eğilip, ellerini önünde birleştirdikten sonra, "Takip etmemi istediğiniz uçak bu sabah saatleri üzerinde Kore'ye inmiş, Bay Park. Beklediğiniz kimse eğer, gelmiş."

Jimin, sadist bir gülümsemeyle gözlerini kapattı ve derin soluğunu verip başını oturduğu koltuğa yasladı. "Biliyor musun, Mihail? Daha önce haberim olsaydı eğer, o uçağın Kore'ye girmesini engellerdim. Patlatırdım. Düşürürdüm. Uçak öyle düşerdi ki, yerden metrelerce yüksek ateşlerde yanardı."

Mihail anlamasa da başını salladı. "Bazen kaderin önüne geçilmiyor, bay Park."

Jimin gözlerini açtığında, gözleri kıpkırmızı olmuş şekilde Mihail'e baktı. "Uçak düşmeden çıktı o ateşler, Mihail! Hiç kalkmaması gereken yerden geldi!"

"Benden isteğiniz nedir?" diye sordu Mihail, patronunun gözleri alışılmışın dışında sinirle parlıyordu.

"O uçak, ölü bir uçak olana kadar gözcü olacaksın," diye homurdandı Jimin. "Önümüz bu saatten sonra temiz olmayacak. Düşmanlar bir değil, yüzlerce olacak. İşini doğru yapamazsan, gözcü olarak seçtiğim seni karanlıkta bırakırım. Anlaşıldı mı?"

Mihail kesin bir baş sallaması ile, "Evet, bay Park," dedi.

"Çık."

Mihail odadan çıkıp kapıyı kapattığında, karşısında Jungkook'u görmesiyle tekrar saygı ile eğildi. "Bay Jeon."

Jungkook, elleri cebine sokup Mihal'i baştan aşağı süzdü, ardından onun ürkmüş olduğunu görünce sırıttı. "Seni ne olarak seçti?"

"Gözcü."

Jungkook, Mihail'e yaklaşıp elini omzuna koyduktan sonra kulağına eğilip fısıldadı: "Ölü bir baykuş kadar sessiz ol, Mihail. Gözlerin her yerde olacak. Ama o gözlerin sadece iş için görecek, başka bir şeye baktığını görürsem, sen daha başını çevirmeden ölü bir baykuş olursun, anladın mı? Adın yok. Sadece gözcüsün."

Mihail bugün ikinci uyarısını aldığında yutkundu ve başını salladı. "Anladım. Anladım bay Jeon."

Jungkook gülümsedi ve Mihail'in omzunu sertçe sıkıp bıraktı. "Aferin," dedikten sonra onu orada bırakıp Jimin'in odasına girdi. İki eliyle sımsıkı sarmış olduğu silahına bakıyordu Jimin, yüzü ve gözleri sinirden kıpkırmızıydı. Jimin ile göz göze geldiğinde yine de arsız bir bakış attı.

"Sakın ağzını açma, Jungkook," diye Jungkook'u azarladı Jimin. Bir yandan da silahını daha sıkı kavradı.

"Emniyeti kapalı bir silaha neden bu kadar sıkı sarıldın?" Jungkook masanın önündeki koltuğa otururken sordu.

"Emniyeti sen açarsın."

Jimin bakışlarını tekrar silahına çevirdiğinde, Jungkook onun yıllar önceki halini hatırlayıp sessiz bir iç çekti. Bir şeylerin bitmesi için belki bir, belki de iki kurşun gerektiğini biliyordu. Kendi adamlarını en güçlülerden seçmişti; Jimin ile iş ortağı olduğu için kendi adamlarının yarısınıda buraya getirmişti. Jimin, karar aşamasındaydı ve bu kararı onu çok zorlayacaktı.

Clandestino | Jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin