Jimin, Taehyung'u ilk gördüğünde öfkeden deliye dönmüştü ama şimdi halihazırda olan öfkesine daha çok öfke eklenmiş gibi hissediyordu.
Onunla yüzleşme zamanı gelmişti.
Jungkook, Hoseok, Namjoon, Jin, Hyejin yanındaydı ve onunla yüzleşmeye hazırdı.
Jimin, geldiği eve göz gezdirdi ve etraftaki adamların nöbet tuttuklarını fark etti. Grupça on üç adam saydı. Jimin'in görebildiği adamlar sakin ama tuhaf bakışlarla silahları hazır, onlara bakıyorlardı.
Jimin, yemek masasında, hemen masanın baş köşesinde oturan Taehyung'u süzdü. Süzmeliydi de. Arkadaşları burada olmasaydı, o anda üzerine atlayıp onu çıplak elleriyle öldürebilirdi.
Taehyung'da bunu biliyor gibi görünüyordu. Başını mahçup bir halde öne eğdi, ardından derin bir nefes alıp omuzlarını dikleştirdi. Jimin, Hyejin ve onun arkadaşları da nefret ve temkinli gözlerle izliyordu ve Taehyung, hepsinin olan bitenden haberdar olduğunu, Jimin'in ve Hyejin'in kendinden nefret ettiğini bildiklerini hissediyordu.
Taehyung, Jimin'i son gördüğünden bu yana büyümüştü. Bu içinde bir yerlerde acıyla kasılmıştı. Onun yanında olamamıştı. Yüzünün çocuksu yuvarlağı gitmiş, yerine sertleşmiş ve keskinleşmiş bir adam gelmişti. Yüzü çok olgundu, vücudu gelişmişti. Jimin'e sırt çevirmişti, kalbi paramparça olduğu güne kadar bilmediği o körü kalbiyle uyumlu, sinsi bir hava katmıştı. Taehyung, bunları Jimin'e yapmıştı.
Bu sefer Hyejin'e baktı; siyah küt ve kâkullü saçları bıçak kadar keskin bir düzlükteydi, yüzü eskisinden daha çok güzelleşmiş, yaşın getirdiği olgunlukla çevrelenmişti. İçinin yandığını hissetti, o çaresiz bakışları geldi aklına, orada bırakıp gitmişti.
Jimin, Hyejin ile Taehyung birbirlerine bakarken Jungkook huzursuz bir şekilde yerinde kıpırdandı. Geçmişte aralarında kötü olaylar olmuştu ve Taehyung kendini tercih etmişti. Jungkook o zamanlarda Jimin'in yanında değildi ama şimdi yanındaydı.
Şef, büyük bir tahtada üzerinde ızgara da pişmiş et getirdi. Şef etleri kesti ve misafirlerin tabaklarına servis ettikten sonra geri çekildi.
"Başlayın lütfen," dedi Taehyung, Jungkook'u hayrete düşüren bir hizmet edasıyla.
"Senin yemeği yemektense ölmeyi tercih ederim," dedi Jimin soğuk ama sakin bir sesle.
"Biliyorum," dedi Taehyung. Sesinde neredeyse Jimin'in öfkesine nüfuz eden bir pişmanlık vardı.
"Ne planlıyorsun, Taehyung? Ama emin ol, bu yaptığın son plan olacak," dedi Jungkook derin sesiyle.
Taehyung yüzünde pişmanlık akan ifadesiyle güldü. "Onlar bunları biliyor mu?" diye sordu ve çenesiyle Hoseok, Jin, Namjoon'u işaret etti.
"Biliyoruz," dedi Hoseok.
Taehyung başını salladı. "Jimin, Hyejin, gitmek zorundaydım. O, hamileydi."
Jimin sinirden güldü. "Hamile falan değildi, Taehyung. Ne kendini, ne de beni kandırmaya çalış. Babanın baskısına dayanamadığın için gittin."
Geçmişte Jimin ile Taehyung'un arasında bir kadın, bir bağımlılık durmuştu, bu, Taehyung'u ölecek seviyesine gelene kadar uyuşturucu batağına sokmuş ve ülkeden kaçmışlardı.
"Hayır, gerçekten hamileydi," dedi Taehyung, gözleri dolarken. Yoongi'ye bir bakış atıp devam etti: "Ama öldü. Tutunamadı. O da gitti."
"Sadece ölen bebeğe üzüldüm," dedi Jimin. "Bu, hiçbir şeyi değiştirmez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clandestino | Jikook
Fanfiction"Şaraplar, silahlar, uyuşturucular yerini kan'a bıraktı Jungkook," dedi Jimin tehlikeyle parıldayan gözlerle. "Ve akan benim kanım olsa dahi, bu çöplük benim olacak." •Yetişkin içerik!