Aramızdaki havanın gerilmemesi, imkansızdı. Ne demek istediğini bilmiyordum ama onun, ne demek istediğimi anladığını umuyordum. Arkadaş olmaya çalışmak, vakit geçirmek, bunun belki yaralarımızı sarmasını ummak başkaydı. Ama bana öyle bakmaya hakkı var mıydı? Bana öyle bakarsa hızlanan kalbimi ve ona akan içimi ben alıp nereye sığdırabilirdim?Arabayla dar orman yoluna çıktığında bu sessizliğe katlanamıyormuş gibi derin bir nefes aldı. Neyden cesaret aldığını bilmiyordum ama aniden, oldukça sıradan bir şeyden bahsediyormuş gibi sıradan bir sesle, "Emir'le nasıl tanıştınız?" diye sordu.
Canını yakmak istiyordum, onu pişman etmek istiyordum, bu doğruydu. Ama daha az önce yaşadıklarımızı atlatamadan böyle üstüme gelmesi sinirlerimi bozuyordu. Üstelik, kendi kaşınıyordu.
Acı verici bir cevabı olacağını biliyor olmalıydı.
Ya da belki de benimle ilgili şeyler, canını hiç yakmıyordu.
"Bir doğum günü partisinde..." diye özetledim. "İkimiz de partiden derhal çıkmak istiyorduk. Onu oradan çıkarmam için bana rüşvet teklif etti."
Kaşları çatıldı. "Rüşvet mi?"
"Evet. Kahve rüşveti."
Miraç'ın gülüşü keyifsizdi. "Akıllı herifmiş."
"Evet," dedim, tıpkı onun gibi keyifsiz bir sesle. Gözüm yanından hızla geçtiğimiz ağaçlardaydı. "Öyledir. Hayatımda onun kadar akıllı birini tanımadım. Galatasaray Üniversitesi'ni birincilikle bitirdi. Dört dil biliyor. Neye elini atsa başarıyor, neye dokunsa en iyi işi o çıkarıyor. Garip biri."
Söylediklerim abartı değildi, ben de abartı olmasını isterdim. Beşi çok satanlara girmiş olan kitaba, kendi üniversitemin üçüncülüğüne, oynadığım sayısız oyuna ve sayısız okuruma rağmen bazen ben bile onun yanında kendimi, başarısız biri gibi hissediyordum.
"İyi biri mi?" diye sordu. Basit bir soruydu belki ama ne demek istediğini anlıyordum. Başarı, her zaman iyi insanların elde ettiği bir sonuç değildi. Üstelik, sanki Emir iyi değil de kötü biri olsa, her şey yerine oturacaktı. Yani en azından bir kusuru olsaydı.
Ama düşünebildiğim hiçbir şeyi yoktu.
"Fazla iyi biri," dedim bundan hoşnut olmadığımı belli eden bir ses tonuyla. "Ben bencil biriyim, biliyorsun. O kadar iyi olması hoşuma gitmiyor."
Miraç ağzının içinde bir şeyler homurdandı ama ne dediğini anlamadım. "Efendim?" diye sordum bu yüzden.
"Sen iyi birisin," dedi. Dudaklarımı kurnaz bir gülüş sardı.
"Sen öyle sanıyorsun çünkü sevgilimdin. Tabii ki iyi biri olduğumu düşüneceksin. Nefret ettiğim insanlar listesinde değildin."
Ne söylediğimi, ancak söyledikten sonra fark ettim. Miraç'ın tepkisizliğinden, onun da aynı şeyi düşündüğünü anladıysam da söylediğimi geri alamazdım. Üstelik bu bir yalan değildi. En nihayetinde ondan nefret etmiyor olsam da yanında olmaktan hoşnut olduğumu da söyleyemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Falez ve Kırlangıç
Romance"Bir denizcinin evine dönmesi, kırlangıçların umurunda olmaz." Çimen'den tanıdığımız İrem Ardıç'ın hikayesidir. Bu hikayeyi okumuş olmak için Çimen'i okumuş olmanız gerekmez ancak okuduysanız elbette konu bütünlüğü açısından küçük bir fark hissedece...