İçtiğimiz akşam, Emir saniyeler içinde uykuya daldıktan sonra yatakta dönüp durdum. Otele geldikten sonra yüzüme neredeyse bakmamıştı bile. Yatağa uzanmama yardım etmiş, üzerimi örtmüştü ama bu kadardı. Garip bir şekilde, bana dokunsa her şeyin düzeleceğine inanan bir yanım vardı ama o, söylediğinin aksine beni özlememişti bile. Yanıma tamamen kayıtsızca uzanmış, arkasını dönüp uyumuştu.
Gece boyu tavanı izlerken ne düşüneceğimi bilemiyordum. Meyhanedeki o adamın, Miraç'ın; bir zamanlar tanıdığım ve sevdiğim o liseli oğlanla uzaktan yakından alakası yoktu. Buna rağmen içimden ona akan şeyler, hatırladıklarım yüzünden miydi yoksa yeni yeni tanıdığım bu adamın kendisi miydi beni çeken, bir türlü emin olamıyordum.
Öte yandan, bir başkası kalbime azıcık bile sızmayı başarıyorsa Emir'e karşı ne hissediyordum? İki hafta önce onu sevdiğime emindim. Şimdiyse bu bile aklımda bir soru işaretiydi.
Zihnimde hep aynı soruları evirip çevirerek, hiçbirinin içinden çıkamayarak rahatsız bir uyku çektim. Rüyamda bir gölün canavarı tarafından kovalandığımı, bir bulutun içine hapsolup çıkamadığımı ve kim olduğunu bilmediğim birinden saatlerce kaçtığımı gördüm. Bir bu kadar da hatırlamadığım ama beni korkuttuğunu bildiğim rüya gördüğüme emin olarak gözlerimi araladığımda güneş çoktan odayı aydınlatmıştı. Her yanım ağrıyordu, zihnim uyuşuktu. Kendimi hiç uyumamışım gibi berbat hissediyordum.
Gözlerimi kırpıştırdım ve yanımdaki boşluğa baktım. Etrafa bakmak için hafifçe doğruldum, Emir pencerenin önündeki sandalyede rahatsız bir pozisyonda oturuyor, dikkatli gözlerle kucağındaki bilgisayarına bakıyordu.
İçimden isyan etmek geldi. Buraya yalnızca iki güç gün sürecek bir tatil için gelmişti. Beni görmeye gelmişti oysa yapmadığı tek şey, beni görmekti. Beni görmüyordu. Bana bakıyordu, evet. Ama o kadar.
İç çekerek doğruldum ve yorgun çıkan sesimle, "Günaydın," diye mırıldandım. Dün çok içmemiş olmama rağmen beynim biraz uyuşuk gibi geliyordu ama bunun uykusuzluktan mı yoksa içkiden mi olduğuna da emin değildim.
Bana bakmadan, "Günaydın," diye mırıldandı dalgın bir sesle. Kaşlarını daha da çattı sanki mümkünmüş gibi, öne daha çok eğildi.
Emir'le ilgili mevzu şuydu ki; bu adam işine her zaman böyle odaklanırdı. Yani onun yerinde bir başkası olsaydı, gerçekten kötü bir haberi okuduğunu ya da çok önemli bir iş üzerinde çalıştığını düşünebilirdiniz. Ama onun rutini olan işlere bile bu azami dikkati gösterdiği için artık şaşırmayı bırakmıştım.
Yine de, "Bir sorun mu var?" diye sordum.
Tahmin ettiğim gibi başını iki yana salladı. "Çocuklar birkaç revize yollamışlar da. Bensiz halledemezler, biliyorsun. Bir bakıyorum ben de."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Falez ve Kırlangıç
Romance"Bir denizcinin evine dönmesi, kırlangıçların umurunda olmaz." Çimen'den tanıdığımız İrem Ardıç'ın hikayesidir. Bu hikayeyi okumuş olmak için Çimen'i okumuş olmanız gerekmez ancak okuduysanız elbette konu bütünlüğü açısından küçük bir fark hissedece...