Dönüp giden adamın arkasından bakakaldı. Öyle ki, bir an tüm dünya durmuş gibi hissetti. Ne yaptığını fark edemedi ilk başta. Gözlerini kırpıştırarak öylece baktı sadece. Hareket edemedi. Dur diyemedi. Gitme diyemedi. Özür dileyemedi. Ayıkamadı daha doğrusu. Ne kadar süre öyle kaldığı konusunda hiç bir fikri yoktu. Sonra. Sonra dalga dalga çarptı benliğine sevdiğinin söylediği şey. Ne demişti o?
"Aynı babam gibisin."
Onu araştırırken öğrenmişti herşeyi. Babasının ona nasıl davrandığını, nasıl sevmediğini, nasıl işkence ettiğini herşeyi öğrenmişti. Peki o ne yapmıştı bu kadar kırık bir insana? Bir daha birleştirilemeyecek şekilde un ufak etmişti. Tanışmak için aylarca beklediği, her hareketini incelediği, kokusu cenneti olan, hayatına yaşama anlamı veren sevdiğine neler demişti öyle?
Elleri iki yanında öylece durdu olduğu yerde.
Güliz, korkarakta olsa yanına geldi.
"Efendim, iyi misiniz?"
Hazar, bir tepki vermiyordu, veremiyordu. Öylece duruyordu. Bu durumundan endişelenen kız elini Hazar'ın koluna koydu.
"İyi misiniz Hazar Bey?"
Hazar sonunda gözlerini hareket ettirip Güliz'e döndü. O an gözünden yaşlar döküldü. Daha önce hep sert gördüğü adamın şimdiki hali kızı üzdü ama elinden bir şey gelmiyordu. Yavuzla aralarında bir şey olduğunu tahmin ediyordu ama patronunu bu hale getirebilecek bir yakınlık içinde olduklarını düşünmemişti hiç.
"Ben ne yaptım?"
Güliz anlamaz gözlerle baktı Hazar'a.
Ne yaptın Hazar? Ne yaptın? Kafasının içinde dönen bu soru kendisini delirecekmiş gibi hissetmesine neden oldu. Güliz sanki orada değilmiş gibi hızla fırladı odasından. Merdivenleri üçer beşer inerken beynindeki kaosla birlikte kalbindeki kaybetme korkusu her yerini sarıyordu. Nefes nefese 6. Katın kapısından içeri girdi. İçeri girmek için geçmesi gereken güvenlik önlemlerinde kaybettiği bir kaç saniye sinirlerinin iyice gerilmesine neden oldu, sanki daha çok gerilebilimiş gibi.
Yavuz'un odasına acele ile giriş yapan Hazar'ı büyük bir hayal kırıklığı bekliyordu. Çünkü sevdiği odasında yoktu. Oda da dolandı gözleri. Aldığı nefes ile ciğerlerine nefes, ruhuna huzur olan kokuyu aldı ama gözleri sevdigini bir türlü bulamadı.
Hemen masanın üzerindeki telefonu aldı ve güvenliği aradı. Gitmemeliydi. Gitmesine izin vermemeliydi.
"Yavuz Karadağ, çıkış yaptı mı?"
Kim olduğunu ya da başka bir bilgiyi söylememişti ama sesin sahibinin kim olduğu biliniyordu.
"Evet efendim. Kendisi beş dakika önce çıktı."
Kendine lanetler yağdıran adam bir şey demeden telefonu kapattı. Hızla kendi odasına geri döndü.
"Güliiiiiz." Diye kükredi. Kızgınlığı kendisineydi ama şu an en yakınında olan kişiden çıkartma eğilimindeydi. Kendini tutamıyordu.
Güliz, bağırtıyı duyduğu anda yerinden fırladı. Şu an soracağı saçma bir soru ya da söyleyeceği gereksiz bir söz patronunun bütün gazabını üzerine çekerdi. Bu yüzden sadece "Buyrun efendim." Demekle yetindi.
"Bugün yokum. Hatta bir süre yokum. Toplantılar ve görüşmelerle Arslan Bey ilgilenecek. Kendisiyle irtibat halinde olacağız."
Yalan... Arslan'ın haberi bile yoktu. Ama ne de olsa o söyleyince yapardı. Hazar'ın bilmediği ve tahmin edemediğim şey ise Arslan'ın ilk defa ona kızacak olmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüt Yeşil Ve Kömür Karası (KISA SÜRELİĞİNE ASKIYA ALINDI)
Ngẫu nhiênGece kadar siyah saçlarının arasından geçirdi parmaklarını. Ne yapmalıydı ya da nereye gitmeliydi emin değildi. Hayatın ona sunduğu olumsuzluklardan yılmıştı artık. Belki de yapması gerekeni yapmalı ve bu dünyadan gitmeliydi. "Ne düşünüyorum ben ya...