40 SENİ DAĞA KALDIRDIM

826 88 33
                                    

Bakmadan atıyorum. Geç kaldığı ve uzun olduğu için şimdilik kontrol etmeye üşendim. Hatalar varsa lütfen affola. Bunları da bir halvete sokamadım. Ama sanırım bir sonraki bölümde e artık yani diyorum. Umarım beğenirsiniz. Hepinize iyi okumalar.

Lütfen okuduysanız, yıldıza basmayı unutmayın.

Arabasına hızla bindi. Hemen kontağı çalıştırdı. Ilk önce en yakın yerden başlayacaktı. Sonra bir anda aklına gelen şeyle dondu kaldı. Gerizekalılığına bir kere daha küfretti. Hemen telefonunu aldı. Eser olayından sonra Yavuz'un telefonuna bir izleme programı yerleştirmişti ne olur, ne olmaz diye. Hemen programı çalıştırdı. Gördüğü sinyal ile derin bir nefes aldı. Telefonu yerine sabitleyerek navigasyonu çalıştırdı ve hızla minicik görünen kırmızı noktaya doğru arabasının yol almasını sağladı.

********

Şirketten nasıl çıktığını ve buraya nasıl geldiğini bilmiyordu Yavuz. Sadece nefes alamadığını ve hava almaya ihtiyacı olduğunu hissettmişti. Gözünden akan yaşları fark etmiyordu ama ağladığını bulanıklaşan görüşünden farketmişti. Dışarıdan nasıl göründüğünü umursayacak durumda değildi. Göğsünün ortasında onu yakan ataşi kimse görmüyordu ama o bu ateşi tüm hücrelerinde hissediyordu.

Deniz kıyısına geldiğinde derince soludu iyot kokusunu. Denizin sakin dalgaları, hırçın dalgaları, gelgitleri onu her zaman düşüncelerinden uzaklaştırır, sakinleştirir, dinginleştirirdi. Oturduğu bankta dizlerini kırarak ellerini bacaklarının çevresine doladı. Çenesini dizlerine dayadı ve denizi izlemeye başladı. Kıyıya sakince vuran dalgalar gözlerinden düşen damlalarla senkronize hareket ediyordu sanki. Gözünden düşen her damla yaşta kıyıya sakince çarpıyordu deniz. Ona sen böyle sakince ağla ben senin gözyaşlarını sileceğim diyor gibiydi.

Geçmişi geçti gözünün önünden baba sevgisi görmemiş, herseyin kabahatlisi 12 yaşındaki çocuk hesap soruyordu şimdi ona.

'Hani bizi sevecek biri bulmuştun? Hani bizi kırmayacak, ağlatmayacaktı? Yalancısın.'

Ne diyebilirdi ki o çocuğa haklıydı. Babası gittiğinden bu yana kendini herkesten, herseyden korumuştu. Ve adamın biri gelip bu zamana kadar koruduğu her şeyi yerle bir etmişti. Onun diğerlerinden farklı olduğunu düşünmüştü her zaman. Her zaman o şirketin hayatının şansı olduğunu düşünmüştü ama sonuç ne olmuştu? Tam bir hayal kırıklığı.

Yavuz, hayatı boyunca bu denli büyük bir hayal kırıklığına uğramamıştı. Çünkü gardını hiç indirmediği için kimseye bu denli güvenmemiş ve sevgisini vermemişti. Ilk güvendiği kişide onu babasından beter etmişti.

Neden diye düşündü Yavuz? Neden insanlar hep böyle olmak zorunda? Neden sormadan, sorgulamadan yargılamak zorunda? Neden? Neden?

Bu zamana kadar hiç isyan etmemişti. Neden ben dememişti. Belki biraz Pollaynnacılıktı onun ki ama sorgularsın isyan ederse hiç mutlu olamayacakmış gibi hissederdi. Bu yüzden hiç Neden ben dememişti. Şimdi artık bu soru aklından geçiyordu. Kime ne kötülük yapmıştı? Bilmiyordu. Kötü biri miydi? Mutluluğu hak etmiyor muydu? İşittiği sözler beyninde yankılanınca 'Sanırım hak etmiyorum.'diye geçirdi içinden. Hiç bir şey hak etmiyordu o. Lanetliydi. Lanetli olarak dünyaya gelmişti. Babası onun lanetinden kaçmak için gitmişti. Ya annesi? Annesi neden onu bırakmamıştı? O da onun lanetinden nasibi almış, asla mutlu gün yüzü görmemişti. Yanında kimse olmamalıydı. Yalnız yaşamalı yalnız ölmeliydi. Bu hayatta başkalarına yapabileceği en harika iyilik bu olurdu.

Gözyaşları yanaklarından süzülürken belli belirsiz kafasını salladı. Evet yapacaktı bunu. Karar vermişti. Kimseye görünmesine gerek yoktu. Oraya da bir daha dönmeyecekti. Sultanına yapacağı en büyük iyilikte bu olurdu. Kendine küçük bir yer bulur doğru düzgün dışarı çıkmasına gerek bile kalmadan para kazanabilirdi. Annesine para gönderebilir, onun rahat yaşamasını sağlayabilirdi.

Zümrüt Yeşil Ve Kömür Karası (KISA SÜRELİĞİNE ASKIYA ALINDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin