Sırtımda sadece bir sırt çantası, ordan getirebileceğim hiç bir şey yok buraya. Ama ben burdan giderken kaç valiz taşımıştım yanımda? Çoğunda senin hatıran vardı, kokun olan kırmızı battaniyem vardı. Onu kaç gece kokladım ben? Odamda öylece ağlarken sarılmak istiyordum sana, sonra aklıma oturma odamda duran kırmızı örgü battaniye geliyordu. Onu annenin ördüğünü söylerdin, eğer evlenirsek yatağımız için daha büyüğünü ördürecektin. En azından hayallerin vardı, gerçekleşmeyecek türden olsalar bile.
Sırtımdaki çanta tartsan iki kilo gelmezdi ama öyle ağırdı ki altında eziliyordum. Kemiklerim batıyordu cılız vücuduma. Bu havalanına bir daha gelmek gibi bir hayalim olmasın diye çok çabaladım ama geceleri senin olmadığın o yatakta içim öyle daraldı ki. Farketmeden bu havalimanını düşledim ve o düşte senin beni kollarını açarak karşılaman da vardı. O kırık sarı saçların dağılana kadar öpüşecektik. Tabii bulanların hepsi hayalimde var oluş şeklin, gerçeğe dönersek ben şuanda bu havalimaninda omuzları düşük, başı yerde, sıkıntılı nefesler alıyorum ama sen burda beni karşılamak için yoksun.
Gelişim hayli sürpriz oldu farkındayım ama ben hep severdim sürpriz yapmayı. Şimdi burda o sessiz fakat bir o kadar yankılı adımları atıyorum. Adımlarımın sesleri kulaklarımı tırmalayıp,acıtıyor. Sona yaklaştıkça daha da büyüyor burası. İnsanlar yüzüme öyle garip bakıyor ki bir an için çirkinliğimi hatırlıyorum. Beni sevmene yetmeyecek kadar çirkin olmamı. Beni yüz üstü bırakıp koşup gitmeni ve yeni yelkenleri açılmanı. Garip karşılıyorum hemde fazlasıyla garip hatta o kadar garip ki, geceler boyunca midemde sancılı bir ağrı bırakıp ağlamamı sağlayacak kadar.
Aslında anlatacak çok şey var ama birinin taksi şoförüne yol tarif etmesi gerekiyor. Taksici abi ellerime bakıyor. Valiz arıyor sanki.
"Valizim yok." Diyorum o da kafasını sallıyor. Arka koltuğa oturup yolunu tarif edemeyecek kadar yabancı olduğum evimizin tarifini haritalardan gösteriyorum. Taksici abi bana biraz uzun süre bakıp edebiyat yapmaya başlıyor. "Oraya gitmek istiyor gibi görünmüyorsun." Evet gitmek istemiyorum çünkü evim dediğim yerde sevdiğim kişinin beni beklemediği gerçeğiyle yüzleşmek istemiyorum. Her yerde seni aradığımı söylemek istemiyorum. Ve bunun yerine "Gidelim." Diyorum sadece. Kafasını sallayıp taksimetreyi açıyor.
Bu şehirde ne kadar kaybolduğumu, seni nasıl kaybettiğimi şuan daha iyi anlıyorum. Sana sahip çıkamayacak kadar kısa olan kollarımın varlığına sövüyorum biraz. Işıklarının altında gülüştüğümüz günleri hatırlayıp teker teker sövüyorum hepsine. O küfürbaz tarafım yine açık veriyor. Annenin yanında küfrettigimi hatırlayıp yine utanıyorum. Sen o kadından hiç bir şey öğrenememişsin.
Sadakat nedir? Kimlere sadık kalınır? Kimler için savaş verilir? Bu soruların cevabını annenden dinlemelisin çünkü ben dinledim. Sen neredeydin tam hatırlamıyorum ama annenle sabahın beşine kadar konuştuk. Bana babanı ne kadar çok sevdiğini fakat ona el uzatamayacak kadar acı çektiğini,o kadar stresten sonran nasıl hastalandığını ve sana bakmak için nasıl çabaladığını anlattı ve senin hakkında ne dedi biliyor musun?
"Çok sessiz birine benzer Minho ama öyle hoyrattır ki ,babasının aynısı. Sessiz bir fırtına. "
Babanın aynısı olduğunu asla düşünmemiştim. Senin kalpsiz biri olmadığını biliyordum çünkü. Sen çocuklarını ve üzerine titrediğin bir kadını sikik bir heves üzerine bırakıp gitmezdin. Zaman geçtiğinde tekrar dönüp babaları olduğunu unutan çocuklara babalık yapmazdın. Sen hiç gitmezdin benim fikrimce. Sen hep kalırdın. Bunun böyle sürmesini dilerdim. Ayakkabılarının hep evimizin önünde durmasını isterdim ama ben başaramadım. Başaracak kadar güzel uzanacak kadar genç değilim, en azından eskisi kadar değilim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
o tarz bir adamsın
FanfictionAma sen o tarz bir adamsın ve ben sana geri dönmek için yaşıyorum. +16 yaş! ... Hyunho Uyarı: psikolojik unsurlar içerir, şiddet ve ağır travmalar içerir. Aynı zamanda tetikleyici unsurlarda bulundurmaktadır. Açık c#nsel unsurlar, tasvirler, zararli...