senin aşkında giderse tutunamam hiç kimseye

269 50 18
                                    

  Huzur dolu sabahları geride bıraktım sanmıştım, o kadar göz yaşından sonra yatagimda senin kokun ve kurumuş çiçeklerle beraber öyle güzel rüyalarla uyudum ki. Son iki yılın kabusları son buldu. Sanki her şeyin çözümü bu ev ve senin kokundu. Ah bir de sürekli alabilsem o kokunu.

  İki yılın ardından sarı renge boyadığımız balkonumuza çıktım, bir fincan kahve, biraz rahatlamak için.
Güneşten sararan sallanan sandalyemizi   koyduğun köşeden zorla taşıyıp balkona çıkardım. Sen burda sabah sigaranı içerken ki halin geldi aklıma. Derin bir iç çektim. Hala sıcağına alışamadığım kahve dilimi yaktı, yüzümü buruşturdum.

   Mahalleyi izledim bir süre, eskiden cıvıl cıvıl olan mahallemizin şimdi pek sesi kalmamıştı. Bir kaç liseli çocuk vardı fakat hepsi kolunda bir kız öylesine dolanıyorlardı, oyun oynayan ilkokul çocukları gibi değillerdi hiç bir enerji yoktu gözlerinde. Gençliğin verdiği o heyecan yoktu dillerinde, basit cümleler kuruyorlardı, senin benim için kurduğun cümlelere benzemiyordu. Okuduklari kitapların en güzel alıntılarını küçük kağıtlara yazıp ayrılmadan önce vermiyorlardı birbirlerine. Öylece konuşup duruyorlardı, pek bir duygu göremedim gözlerinde.

  Düşüncelerim kapının çalınmasıyla son buldu, herhangi bir heyecan hissedemedim ama. Uyuşuk ellerim bir kenara bıraktı kırmızı kahve fincanı, yavaşça açtım kapıyı. Kapıyı açtığımda karşımda elinde büyük bir kek tutan Haerin vardı.

"İçeriye girebilir miyim?"

Elimle içeriye buyur ettim.

"Jeongin uyuyor, zar zor kaçtım geldim"

"Çok vaktim yok sadece kek yapmıştım tatlı ürünleri severmişsin o yüzden biraz oturup sohbet edelim diyecektim."

"İyi ettin, gel salona geçelim."

   Krem boyalı duvarların arasinda üstü örtülü krem rengi koltuklar, olmaması gereken bir çok tablo ve biblo, tozlanmış garip kedi heykelleri. Bizim sıcak salonumuz.

"Kasım ayında balkon kapın mı açık?"

"Kahve içiyordum balkonda" açıklama yapma hissi doğdu içimde.

"Hatta bekle sanada bir kahve yapayım geç otur şöyle."

  Mutfağa geçip kahve hazırlamam uzun sürmedi, yanına getirdiği krema dolgulu elmalı keki dilimledim bir tabağa. Karşısına geçip oturdum.

"Aslında Hyunjin... Sana bunları sormam ne kadar doğru bilmiyorum ama-"

"Dün Minho hyungu gördüm kapıdan çıkarken. Beraber miydiniz?"

Kafamı salladım.

"Sayılır."

Kızın beyaz tenine zıt gerçekten parlayan gözleri vardı ve öyle ki dudaklarimdaki tebessüm hiç solmuyordu.

"Anlatmak ister misin?"

"Biliyorum haddimi aşıyorum ama seni gerçekten anlamak istiyorum. Jeongin sana karşı fazla kaba konuşuyor ve ben sebebini merak etmeden duramıyorum."

"Ben evi kiraladim Hae."

"Ama eve girdiğimde Minho yatağımızda cam bir vazoya sarılmış kuru çiçeklerle uyuyordu beni görünce kalktı tabii."

  Dün bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden. Akmaya yer arayan yaşlarım hazırdı. Bir damla akıttım.

"Kavga mıydı? Yüzleşme miydi bilmiyorum Hae ama kötüydü."

"Jeongini beklerken gördüm bende. Elleri titriyordu."

"Sinirlendiği zaman titrerdi elleri."

O da bana burukça gülümsedi.

o tarz bir adamsın Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin