sana uçmaya çalıştım, beni sen vurdun

189 36 91
                                    

Yutkunamadım, hiç bir hücrem izin vermedi bana hareket etmem için. Düşündüm, bu kadar şeyden sonra bile mi? Yani o kadar süre boyunca sadece bir oyun gibi, süresi biten gidiyor mu? Tekrar aynı hata yapılıp yalnız mı bırakılıyorum?

Tamam.

Tamam dedim. Bitti o zaman. Kaç kez dedim kendime, kaç kez? Sana verdiğim o kadar şeyden sonra, hala nasıl bunu bana yapabilirsin ki? Bana dedin ki "Ona dokunmak istemiyorum." Ona öyle dokundun ki, senin kanın onun içinde yaşam buluyor, bense boğuluyorum. Bu hikayede ben kendi kanımda boğuluyorum.

Neden hep sona kalan ben oluyorum? Sana verdiğim onca şeyin gerçekten hiç mi önemi yok? Aldığım nefeslerin sıkıntısına nasıl katlanıyorsun?

Jeongin bana sıkıca doladığı kollarını sonunda çözdüğünde güzeller güzeli karına doğru adımladım. Parlak teni ve güzel yuvarlak yüzüyle en mutlu gülüşünü sunuyor sana ve ben eğer acımasız herifin biri olsaydım, geçirirdim yumruğumu karnına, silerdim o gülümsemesini ama bende çocuktum, ölmek için doğan bir çocuk.

Kollarımı sardım hızla, kızaran gözlerimi görmesini istemediğimden. Sonuçta bu günahı sadece biz paylaşıyoruz, onun haberi yok. Bilemediği sularda yüzdü, sebebi biziz.

"Tebrikler!"

Titremedi sesim kalbimin aksine. Yorgun düştü bedenim ama sana gelene kadar bekleyecektim, direnecektim. Boynumun eğilmesine daha fazla izin veremem ya. O teşekkür ettikten sonra aniden sana döndüm. Sarılmaya bile gerek yok çünkü sen benim varlığımı hatırladığın gibi gözlerinin arkasında büyük bir yıkım başladı. Her şey alt üst oldu, beni bir kaç saniye içinde yillar oncesi gibi sildin. Üzerime oyle bir boya döktün ki izi temizlenmiyor. Keşke o yıkımın mimari olmak yerine seni sevindiren kişi olsaydım ya da sen buna izin verseydin. Hangisi doğruysa.

Ayağının hemen yanında duran kağıda baktım önce, sonra sessizce yerden alıverdim onu. Bak yine çizdim seni demek istedim. Bu sefer daha güzel oldu demek istedim. Uzun zaman sonra kalem aldım elime sırf senin için demek istedim. Belki eskiyi hatırlarsın diye beyaz tişört giyindim bugün demek istedim. Hiç biri ulaşamadı dudaklarıma. Zincirleme kaza misali yığıldılar boğazıma. Sadece yutkundum.

Ağlamaktan kızaran gözlerime baktın, bense senin sevinçten dolan gözlerine.

İşte bu, farkımız ve zıtlıklarımız burda başlıyor.

Elimdeki ezilmiş ve yırtılmış, tıpkı kalbim gibi hor görülmüş paketine baktın. Sana vermem için artık geçti, sonsuzum olsun benimle kalsın bu resim. Hiç kimseler görmesin ben gidene kadar. Çünkü gittiğim zaman belki bir şeyler düzene oturur, belki birileri yani sen pişman olursun en az benim pişman olduğum gibi.

Gülümsedim o suratına, aslında tükürmem gerekirdi. Onlar haklıydı, kendine ait bir dünyan, bir ailen vardı artık. Ben yanında oyuncaktım sadece. Dilediğin gibi kullandın bana ayırdığın kısıtlı vaktin bu sefer daha kısa sürdü, bitti. Vazgeçtin kolayca.

Dudaklarını birbirine bastırdın, unuttuğun ben aklına gelince yutkundun zorla. Boğazına takılan benim varlığım oldu, pişmanlığın değil. Seni iyi tanıyorum, biliyorum bu hallerini. Çünkü eğer ben burada olmasam umrunda olmaz. Sonra bir şey demeye cesaret edemedim, vazgeçtim. Karının yanına gittim, elimdeki kağıdı arkamda saklayarak.

"Bu günü baş başa geçirmeniz daha anlamlı olur."

Kaçmak için basit ve makul bir bahane, ellerinizde hiç bir şey kalmadığı anda kaçardınız zaten. Ben de öyle yaptım, bir kağıt parçası ile çıkıverdim o evden. Jeongin peşimden gelmek istede ona da aynı şeyi söyledim.

o tarz bir adamsın Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin