odamız, imzaların ve yirmi yedinin zoru

259 46 22
                                    


  Benim gözlerim pek farkedemez gerçeği, hep bir ikilemde kalırım baktıklarımda. Siyahı beyaz görebilecek kadar körüm aslında, sadece bunu o kadar iyi saklıyorum ki kimse bana hata bulamıyor. Bu yüzdendir Minho ile işlediğimiz günahları görmeyi beceremiyorum.

   Elimde olan şeyleri mükemmel bir açgözlülükle iki katıyla elde etmeye çalışıyorum. Daha fazlasını yapıp, senin bencilliğinde şımarmak istiyorum. Beline dolanıp saatlerce ağlamak istiyorum fakat bu bir gün için olsun istiyorum. Sabah uyandığımızda unutalım gitsin.

   Takı kutuma baktım uzun bir süre. Gözlerim senin bana aldığın eşi benzeri olmayan o antika küpelere takıldı. Ellerim ince işlemesinde gezindi. Eğer burda olsaydın benim onlara bakışımın ne kadar güzel olduğundan bahsederdin daha sonra onları kulaklarıma takardın. Hemen altında imza gibi öpücüğünü bırakırdın. O öpücükle erir biterdim. Daha sonra kalkar ise giderdin bende boş boş ya televizyon izlerdim ya da bir kaç şey kararlardım. Sen şuan burda yoktun o yüzden bir şeyler karalamak daha iyi olabilirdi. Küpeleri özenle geri bıraktım taki kutuma.

  Krem rengi koltuğumuza oturup bağdaş kurdum. Önümdeki kalem ve defter yıpranmış halleriyle bana bakıyorlardı. Ucuz kurşun kalemin her tarafi dişlenmiş, rengi atmış ve dokusu berbat bir hale gelmişti fakat yinede onlarla çizmekten başka bir seçeneğim yoktu.

  İki üç karalama sonucunda tarzimin ne kadar değiştiğini farkettim. Önceden çizmeyi sevdiğim rengarenk çiçeklerimin yerini şimdi kararmış ve kurumuş çiçekler yer almıştı. Sanırsam bu çiçeklere bakınca seni görüyorum. Dur! Sanırsam bu çiçekler biziz. Cidden kararmışız. Hayatımızı biz karartmışız.

  Oturma odamıza sığamadım sanırsam. Dişlenmiş kalemimi ve defterimi atıp koştum odamıza. Yatagimiza sığındım. Belli belirsiz kokuna sığındım. Yüksek yastıklarda nefret ettiğin için annenin senin için diktiği yastığı kullanirdın. En çok sevişirken nefret ederdin yastığımdan. Hemen yerlerimizi değiştirirdin. Öyle devam ederdin beni sevmeye.

   Şuan ki evinin konumunu bile bilmesemde eminim çok sıkıcı bir yerdir. Öyle bizimki gibi sakin ama canlı değildir kesin. Karın o kadar zevkli birine benzemiyor çünkü.

   Ne uyumak istiyordum ne de şuan uyanık kalmak. Gözlerimi beyaz tül perdemizin sen aşarken yırttığın köşesine diktim. Hatirliyorumda o gün deli gibi ağrıyordu karnım ve şansa perdelerde yıkanmıştı. Hemen asmazsak deli gibi kırışacaktı. Bir telefon edip sizlanmistim sana.

"Aşkım ne olur eve gel. Ölecek gibiyim."

  Bir bebek gibi ağlıyordum telefonda. Aslına bakarsan o gün ağlamam içinde sebeplerim vardı. Son bir kaç gündür biraz tripliydin bana karşı, hani olurya çok büyük olmasada kalbinizin kırıldığı o minik atışmalar, ondan olmuştu bize. Öyle tripliydin ki kanepede uyuyakalmıştın bilerek.

  Sonra bana kıyamadın, bir kaç dakika içinde kapıyı açtın. İçeri koşar adımlar atıp yerde duran çamaşır sepetine bakan beni gördün.

"Bakayım ateşine? Zehirlendin mi?"

  Ellerin alnımdan yanaklarıma oradan dudaklarıma gitti. Yaşlı gözlerimi sildin ve sarıldın bana. "Ne oldu?"

"Kırgın mısın bana?" Diye sordum ama bu sorum beni iki katı ağlatmaya yetmişti. "Değilim." Söylediklerine o an karar verdiğini herkes anlardı, bende anladım.
Yanıma oturup göğsüne koydun başımı. Yemin edebilirim ki en huzurlu anlarimdan biriydi. Çünkü iki gün boyunca kalp atışlarını hissedememek yük olmuştu omuzlarıma. Sakinleşmemi bekledin dakilarca sonra o sihirli sözcükleri söyleyip gülümsememi sağladın.

o tarz bir adamsın Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin