tek bir damlam düşmesin yere, beni sen göm

192 35 46
                                    

Duman-Bu aşk beni yorar

Sonu baştan belirlenmiş bir yazı, karmaşık bir oyun. Oyuncular garip, başrol çok çelimsiz. En ufak rüzgarda üşür, o kuytularda saklanan bir kedi. Biri var onu çok sevdiğini söyledi ki böyleydi bu. Öyleydi. Sevdi onu, sonra sevgisi ağırlık yaptı ona, altında ezilecek oldu. Hiç bir zaman hakkını vermedi ona. Basit sözlerle gönlünü çeldi, ellerini yalandan tuttu, sevgiden çok uzak temaslarda bulundu, aklını çeldi. Çelimsiz buna çok inandı. Bu masalda gözlerine bir perde indi, onu senelerce uyuttu.

  Aslında çok güzel gözleri vardı, güneşin altında parlar, kahvesiyle sizi mest ederdi. Bir rüya gibiydi saçları, uzun ve parlak. Omzuna kadar uzanırdı. Öyle hoş kokusu vardı ki, o kokulu kitaplar gibi hiç eskimezdi. Değeri bilinmedi, o çok saf o çok perişan haliyle sağanak yağmurda bir yuva buldu kendine. "Evim ol" dedi, dileğini diledi. Tanrı hemen kabul etti onu, biriciğini kırmadı. Ellerini ısıtacak bir el, kalbini ısıtacak bir göğüs verdi ona. Çelimsiz o göğsün ardına hiç bakmadı, onun bir kalbi var mı diye hiç sormadı. Bilinmezlerle yaşadı ve bilinmezlerle ölmeye yemin etti.

  Soğuktu, teni bu sıcak evin içinde buz kesmişti. Gözleri onsuz geçen her gün için bir sağanak oldu tıpkı kaybolduğu o gün gibi. Tekrar kavuşmak istedi ona, tekrar öpmek istedi o günahkar dudakları ama olmadı. Baştan başlamaya çalışmaları işe yaramadı. Tanrı onun gelmesini beklemeden sevdiceğinin karşısına ondan daha güzelini çıkarttı. Sevdiceği kabullenemedi ilk önce, "Hayır!" Diye haykırdı. Hatasının farkına vardı, bekledi. Ama hastalıklı kalbi dinlemedi onu, beklemekten vazgeçti ve çelimsiz tam o anda geldi, sevdiceğine kavuşacağını sanarak. Sonra olmadı, Tanrı güzel kızın rahmine bir tohum düşürdü, Sevdiceği ondan bir anda vazgeçti. Çenesi titredi büyük hüznüyle çünkü bir daha kavuşmak nasip olacak gibi değildi.

Sevdiceği ağlamak için her şeyin bitmesini bekledi ve izin verdi ona, onu bu yaptıkları için pişman etmesine. Onu üzmesine izin verdi. Son kez dokundu o güzel ipek tenine ama son kez öpemedi o dudakları. İçini bir ateş sardı sandı ama yanıldı. Çelimsiz haklıydı kendisi başlı başına bir yangındı.

Dokunmak istedi, saatlerdir akan göz yaşlarına, morarmış göz altlarına dokunmak istedi. Bir son için çok dua etti tanrıya. Ellerini gezdirdi soluk parkelerde, burada dans etmeyi ne çok isterdi, ama ne yazık vakitleri kalmadı.

Sanki hiç üşümüyor gibi bir ürperti sardı küçük bedenini, tekrar yedi hissetti. Bir his, bir ölüm onun için baş ucunda beklediğini haber etti. Gözlerini bomboş duvarlara dikti. "Son kez." Dedi. Ayaklandı.

  Adımları kulaklarına yankıyla ulaşırken içi titredi, elinin tersiyle sildi dudaklarına akan göz yaşlarını. Kapısını açtığı gibi esen rüzgarla bastı çığlığı. Gözü kararmış, tıpkı onun gibi görmek istemedi. Bütün hatıraları tek tek dökmeye başladı. O güzel gömlekleri hiç acımadan yırtmaya başladı, gördüğü bütün tabloları bir hışımla yere attı. Komodinin üzerinde duran abajuru duvara doğru vurmaya başladı.

  "H-her şeyimi aldın benden! Ha-hani geri... geri verecektin?"

  Kırık ampulün parçaları ayaklarının dibine düştü, umursamadı bastı üzerine. Bir inilti koptu dudaklarından ama canının acısından değil,kalbindeki o mahmur sızıdan geliyordu. Gözleri kör oldu, tuttuğu bütün defterlerin sayfalarını yırtmaya başladı. Onu çizdiği, ona yazdığı, onun hayallerini kurduğu, eski fotoğrafların, bazen bir günlük niyetine bazen ise bir hatıra defteri gibi kullandığı o defterin sayfalarını acımadan yırttı.

  Aşktan daha büyük bir şey varsa o da saplantılı aşktır. Hyunjin öylesine bağlıydı ki Minhoya, gözü doğruları görmez, kulakları ona ulaşmaya çalışan her söze sağır kalırdı.

o tarz bir adamsın Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin