oldukça yeni bir hikaye:mekan hafizası

344 51 45
                                    

 
   Bazı kapıları tıklamaya varmıyor elim. Yok sayılmış çok fazla şey var aramızda ve burada bitmiş çok öykü var. Canlandırmak için ele alınmış tüm kalemler kırılmış, bir kaçını biz kırmışız. Nefesimiz tükenene kadar söylediğimiz o şarkılar şimdi kendiliğinden susar olmuş boş bir melodi kalmış sadece. Ve ben şimdi olduğum noktada yuktunarak kardeşimi görmeye geldim. Tek bir saç teline kıyamadığım kardeşimi...

  Bundan tam dokuz yıl önce biz henüz yeni mezunken bu evi görmüştük okul çıkışı yürüyüşü yaparken. Hepimiz evlere dağıldıktan sorna seninle buraya gelmek için anlaşmıştık ama Jeongin'de peşimize takılmıştı. Gün boyu bunun lafını yapmıştın bana, tabi o zamanlar ikimizde birbirimize saklıydık. O zamanlar o daire doluydu, yeni çocuk sahibi bir aile oturuyordu orda fakat çocuk için fazla rutubetliydi ortamı o yüzden taşınmaya karar vermişlerdi. Senin şımarıklığın ve babanın sana kıyamayan bir tip olmasından kaynaklı o evi senin için satın almıştı. Bir kaç yıl sonrada bütün borcunu ödeyip kendi üzerine almıştın evi. İşte o zamanlar bu apartmana ve bu daire karşı özel bir ilgim vardı. Seni de burda hayal ediyordum sürekli. Evin içini gezerkenki ilgin ve duvarlara dokunuşun, sanki çok bir şey biliyormuşcasına kapıların hangi ağaçta yapıldığını anlatışın o zaman içime kazındı.

Kapının önündeki iki çift ayakkabıya baktım. Muhtemelen kadın ayakkabısı olan boğazsız yeşil bir converse ve hemen yanında klasik deri bir spor ayakkabı ki Jeongin renkli converselerden başka hiç bir ayakkabıyı giymezdi öyle ki abisinin düğününde bile converse giymişti. Az dalga geçmemiştim onla. Chrisin dediği doğruydu, inkar etmek istesemde öyleydi. İnsan abisi olarak gördüğü insanı kaybedince değişirdi. Ki şuan karşımda duran Jeongin iki yıl öncesinde geride bıraktığım küçük kardeşim değildi.

Boyu azda olsa uzamış ve saçları eskiye göre daha kısaydı, çenesinde hafif bir sakal ve yeni çıkmış bıyıkları ile vücudu büyüdüm diye bağırıyordu resmen. Keskin gözleri beni görünce büyüdü fakat o koyu harelerin altında bir şeyler devrildi, bana olan güveni gibi.

"Jeongin." Sesim titrekti titrek olmasına ama ellerim ayrı titriyordu.

"Haber etmekten acizsin değil mi?" Öyleyim hemde fazlasıyla, dedim ya ben sürpriz yapmayı severim.

"Sarılamaz mıyım sana?" Bakıyorum suratına o sinyali vermiyor bana.

"Bunu hakediyor musun?" Bir de laf sokuyor.

 "Etmiyorum." Etmiyorum işte.

 "İçeri gel."

 siyah deri ayakkabılarımı köşeye çıkarıp uzun koridora adımlıyorum. Çantamı ve ceketimi vestiyere asışını izliyorum.

 "İçeri geç, sana su getireyim fazla ağlamış gibisin." Histerik bir gülüş var dudaklarında, sinir olmuş fakat kıyamayan tarafıda beraberinde orada yaşıyor.

 Buruk bir gülümseme yer ediniyor çatlak ve solgun dudaklarımda. Getirdiği bir bardak suyu yavaş yavaş yudumladım.
Tam karşımdaki lacivert ikili koltuğa oturdu üzerini düzeltip.

"Minho evlendi." Aniden söylüyor çünkü acı çektiğimi hep biliyor. Ben de bilmesini istiyorum.

"Biliyorum."

"Seni abimden daha çok sevdiğimi biliyordun neden bana haber vermeden gittin?" Her zaman istediğini yapıyor beni alttan almak gibi bir düşüncesi yok.

"Seni kırmak istemedim çünkü eğer sana söyleseydim beni burda kalmaya ikna ederdin."

"İnatçının tekisin sen. Ben mi seni ikna edeceğim? Komikmiş."

o tarz bir adamsın Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin