"İşin varmış o zaman." Dedim gülümseyerek. O da gülümsediğinde gülümsemem büyüdü. Şuracıkta sırıtacaktım resmen.Barış askerlerinin yanına giderek sadece "Anahtar." Dediğinde hepsi şaşkın şaşkın ona bakıyordu. Bende biraz şaşırmıştım çünkü o arabayla gideceğimizi bilmiyordum.
"Yü-, komu-tanım mısınız?" Askerlerinden biri bunu dediğinde olduğum yerde dizlerimi vura vura gülme isteğini zorla durdurdum ama hırlamalı kahkahamı durduramadım...
Askerleri hâlâ ne diyeceğini bilemiyordu ve yüzbaşı olup olmadığını bilip bilmediğim için de ne diye hitap edeceklerini şaşırmışlardı. Onlarda haklıydı ama komutanım demeyi nasıl akıl edemiyorlardı anlayamıyordum.
Komu-tanım mısınız? Diye sormak neydi ya?
Benim utanmasam yerlere yatacak kadar güldüğüm anlarda Barış, "Biliyor lan biliyor neyini anlamadınız hâlâ?" Derken ufacık bağırdı. Bağırışı ufaktı ama siniri büyüktü, orası ayrı.
Asker diyeceği şeyi yutmuştu ve herkes suspus olurken gülüşümü durdurmam gerektiğini fark edip zar zor sustum, sonra hazır ola geçip bunu da yapmamam gerektiğini fark edip duruşumu değiştim.
Maldım. İyiki gören yoktu.
Barış birkaç adımda bana doğru geldi ve beraber yürümeye başladık.
Hastaneden çıkıp otoparkta arabayı ararken Barış buldu ve bende peşine takıldım. Ön kapıyı benim için açtığındaysa gülümsedim sadece.
Pekte kibar, maşallah. Allah sevdiğine (bize) bağışlasın.
"Otelden sonra askeriyeye uğrayacağım, uzun sürebilir yol, sorun olur mu?" Diye sordu kontağı çevirip çalıştırdığında.
"Yok, olmaz." Dedim bende.
"Tamamdır o zaman." Diyip otoparktan çıktı.
"Arabayı niye askerlere bırakmadın?" Diye sordum aklıma gelen şeyle.
"Niye bırakayım?" Dedi umursamazca.
"Nasıl gidecekler geri?" Dedim burnumu sokmamam gereken şeye burnumu sokarak.
"Biz nasıl gidecektik?" Mantıklı konuşması sinirimi bozdu.
"Taksiyle giderdik." Dedim bende mantıklı bir şekilde.
"Onlar taksiyle gitsin o zaman?" Diye sorduğunda seslice oflamamak için kendimi zor tuttum. Çok sinir bozucuydu. Haklı olması dahada sinir bozucuydu.
"Doğru diyorsun ama onlar daha kalabalık." İçimden ona hak verirken ağzımdan çıkanlar tam tersi cümlelerdi. Huyum kurusundu.
"İki taksiyle gitsinler." Dediğinde kafamı benden taraftaki cama çevirip gözlerimi kapayıp açtım. Delleniyordum.
"Araba mı senin?" Diye sordum başka açıklaması olamaz diye.
"Hayır." Dediğindeyse tekrar anlamaz gözlerle baktım ona.
"Askeriyeye neden gidiyoruz?" Dedim konuyu değiştirerek.
"Arabamı almaya." Dedi kırmızı ışıklarda durduğumuzda.
İşler dahada karışıklaşırken kafamı kaşıdım. Başım ağrımaya başlamıştı. Ömür geçmezdi bu adamla. "Arabanda oradaymış zaten niye taksiye binmedik?"
Bi an gözlerini kapadığını gördüm. Çok mu sıkmıştım? Bana neydi? Taksiye binemiyor muyduk?
"Seni indireyim taksiyle git o zaman Ahsen." Dedi. Sesi sinirli çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARBE
Ficción General| İlk bölümler fazlasıyla acemiydim, sonraki bölümler de ise kendimi devamlı geliştirdim. İlk ve son bölümler arasında ciddi bir fark, ilerleme var. Ön yargıların kırılması adına belirtmek istedim ❤️ - "Aşk bana hep beş harfti. Tek aşkım da vatanımd...