11- OLMAZLARA YANDIK

190 22 53
                                    




Düşünmeyeceğim dedikten sonra tekrar tekrar aklıma gelen şeylerle ofladım. Ölmediğim için mutluydum ama suratım beş karıştı.

Bir süre öylece yatağın ucunda bornozumla oturdum ve hareket etmedim. Vücudum suları benim kurulamama kalmadan emmişti resmen, bende ayarladığım kıyafetlerimi üzerime bir bir geçirip saçıma havluyu sarmadan ıslaklığını alarak serbest bıraktım.

Künyeyi boynuma geçirip geçirmemekte kararsız kalsamda, takma dürtüme engel olamadım ve boynumdaki yerini almasına izin verdim. Sadece boynuma ve koluma mecbur kaldığımdan fondöten sürdüm. Onun dışında ne vücuduma, ne yüzüme, ne de saçıma herhangi bir bakım ürünü sürmedim. En boktan duşum olmuştu. Kaç aydır İstanbul'a uğramadığımdan küvet yüzü görmemiştim ve otellerde normal duş almak bile yeterince pis geliyorken küvetlerini kullandığım otel sayısı bir elin parmağını geçmemişti. Köpük banyosu hayallerim de kan banyosuna dönmüştü zaten.

Telefonumu elime alıp aşağı annemi çağırmaya gittim. Artık konuşmalıydık. Onca şey yetmiyormuş gibi bir de aşk meşk işleriyle kafamı yormak istemiyordum. Annemi başta uyaracak ve bana Barış'ı kötülemesini isteyecektim.

Giydiğim kalın çorapla merdivenlerden kayacak gibi olurken, "Allaahh!" diye bir ses çıktı ağzımdan. O ben miydim? Emin miydik? İçeriden gelen seslerin durmasıyla beni duyduklarını anladım. Neyseki annem ve babamdı. Merdivenleri korkuluklardan tutunarak bitirdiğimde soluma dönüp salona geçtim. Geçmez olaydım.

Barış buradaydı. Yanında ise bir kadın ve bir adam vardı. Kadın annem kadar olmasada genç görünüyordu, çakma sarışındı ve uzun boyluydu. Erkek ise kumraldı. O da bayağı uzun gibiydi. Burun kıvırıp baktım onlara. Kimdi o kadın eşi miydi? Bana göre Barış'ın yanındaki tüm kadınlar ya sevgilisi, ya eşiydi. Olur mu olurdu. Adamı elli yaşındaki kadının yanına koysan da yakışıyordu yanındakine, yirmi yaşındaki birinin yanına koysanda. Sinir bozucu bi tipti. Bana bakıyordu salak salak. Anca bakardı. Yanında eşi varken bile bana bakıyordu, çok güzeldim.

Üzerimdeki polarlı pembe pijamamın varlığını umursamayarak yanlarına ilerledim. Gelenlere hoşgeldiniz diyerek annemin yanına oturdum. Popomu kıvırarak poz kesmeyi unutmadım. El falanda öpmedim yani. Hayırdır bayram mıydı seyran mıydı? Ayrıca asıl soru bunların kim olduğuydu. Barış'ın annesi babası olduğu belliydi ama inanmadım ve yanındaki kadını eşi olarak hayal ettim. Ondan soğumam lazımdı. Ben içimden ona saydırırken eşiyle buraya geldiği için, annem konuştu ve karşımdakileri tanıttı.

"Barışın ailesi." Dedi sadece. Aklımda hâlâ soru işaretleri vardı. Tanımadığım adam çocukları olabilirdi. Sonuç olarak Barış ve o kadın hâlâ eşti. Artık aradaki yaş farklarına saygı duymayı bıraktım. Baygın baygın onlara bakarken kadın konuştu. Sussundu. "Emel ben canım, eşim Erkan." Dedi diğer yanındaki adamı göstererek. İçimden yanlış taraf abla dedim.

Yine de saygımı bozmayarak kendimi tanıttım. "Ahsen bende. Memnun oldum." Dedim gülümseyerek. Hiçte samimi bi gülümseme değildi ama şu an dünyanın en komik şeyini duysam bile gülecek halde değildim. Bir takım travmatik olaylar yaşamıştım az önce küvette.

Karşımdaki iki kişi de memnun olduklarını söylediklerinde yine içimden, ben aslında olmamıştım dedim. Çünkü olmamıştım. Kadın Barış'ın eşi olsaydı kalkıp Barış'a tokadı vurabilirdim. Güzelim falan diyordu bana yani, hayırdırdı? Haysiyetsiz onursuz gurursuz şerefsiz pislikti. Neden buradaydı?

Barış'a bakmamak için direnen gözlerim yenik düştü ve oraya baktım, bana bakıyordu. Hayırdır modunda kaş göz yapmak vardı ama şu an aramız birazcık kötüydü. Olmazdı. Bana seslenen anneme rağmen Barış'ın tipsiz yakışıklı suratına bakmaktan kendimi alamıyordum. Annem en sonunda beni cimciklediğinde olduğum yerde sıçradım. Uzun, protez tırnakları canımı acıtmıştı.

DARBEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin