Ellerimi burnumun kemerine atıp ovdum. Dehşet bir şekilde başım ağrıyordu. Lanet migren ağrılarım 1 yıldır yakamı bırakmamıştı. Az olsa da hala başım ağrıdığı için ilaç bulmam gerekiyordu. Yani bu da demem oluyor ki, odamdan çıkıp bu devasa labirenti dolaşmam, birini bulup ilaç istemem gerekiyordu.
Ne uğraş ama.
Yatağın üzerinde duran hırkayı üzerime geçirdim. Oda normal olmasına rağmen dışarısının soğuk olduğunu biliyordum. Kış geliyordu ve bu da çoğunluğu betondan olan büyük yapının çok çabuk soğumasına yol açıyordu.
Birkaç kişiden duyduğuma göre gelicek hafta köşk kış rejimine geçicekti ve ısıtıcılar çalışacaktı. Öğrenciler dahil herkes bunu bekloyordu. Ve galiba bende.
Buraya alışmış gibi hiss ediyordum. Dışarıda beni kimlerin aradığını bilmiyordum. Deku bana dışarıyla ilgili hiç bir şey söylemiyro, ben de zaten çokta sormuyordum.
Odadan dışarı çıktığımda etrafa göz gezdirdim. Ders vakitlerinde bu katta nerdeyse kinse olmuyordu o yüzden sessiz kattan inmek için merdivenlere yöneldim.
Galiba iki kat inmem gerekiyordu çünki Dekunun odası ordaydı. O ordaysa diğer çalışanlar da orda olurdu genelde.
İkinci kata indiğimde ellerimi hırkamın cebine sıkıştırıp odaların üstündeki rahamlara bakarak ilerledim. Çok karışık bir denklem gibiydi ve bu beni dehşet derecede sıkıyordu. Ne vardı sanki biraz küçük yapsalardı.
Kolidorun başında olan kapıya diktim gözlerimi. Galiba Dekunun yanına gitsem o bana ilaç bulurdu. Tam adımladımı hızlandırıp odaya varıcakken gördüğüm şeyle yerdime kaldım.
Dekunun odasının kapısı açılıp içeriden Maka denen yılan çıktığında kaşlarımı gevşetip dilimi dişlerimin üzerinde gezdirdim. Şu siktiğimin baş ağrısıyla onu asla çekemezdim.
Göz göze geldiğimizde gözlerini benden hiç çekmeden yanıma adımladı. Tam karşımda durdu amk yılanı.
Sarı gözlerini gözlerimden hiç çekmemesi rahatsız etse de ben de çekmedim. Neden çekeyim ki?
"Hayırdır?" Dedim artık bu çığlık doku sessizliğe son vererek.
"Sen hala neden burdasın anlamıyorum." Her zaman küçümser gibi tavırları yine gün yüzüne çıktığında ağrıdan dolayı göz bebeklerimde çakan şimşekleri görmezden geldim.
" Neden olmayayım?"
"Burası senin yerin değil." Tıslar gibi çıkan sesiyle histerik bir gülüş bıraktım.
"Neresiymiş benim yerim?"
"O aptal baş belası kahramanların yanı." Konuşurken arada bir ağzından taşan çatal dili ve hafif tıslaması olmasa düzgün bir diksiyonu vardı. Diksiyonunu sikeyim.
"Aptalmıyız? Kardeşin böyle düşünmüyor gibi ama." Dedim Shou aklıma gelince. Galiba en çok onun nasıl olduğunu merak etmiştim bu 4 günde.
"Kardeşimden bahsetme bile. Onun yeri zaten eninde sonunda bu köşk olucak." Kendinden emin sesiyle konuşunca kaşlarımı çattım. Sevimsiz şey.
"O kagraman olmak istiyor."
"Hatasını çabuk anlayan bir çocuk oldu hep. Merak etme." Şimdi alay sırası ondaymış gibi davranıyordu.
"Onun özgünlüğü olduğunu biliyorum. Çocuğu kandırıyorsunuz." Sıçtığımın baş ağrısı!
"Bunun seni ilgilendiren hiç bir yanı yok! Benim sinirimle oynama. Patronun senin arkanda olması hiç bir şeyi değiştirmez! Damarlarında kanın yerine zehrim aktığında, patronu geç mucuzeler bile seni kurtaramaz!!"
Tıslamaları arasından gelen tehtitle derinlerde biryerlerde ürperdiğimi hiss ettim. Bu adamın soğuk tavırları üşümeme sebep olsa da mimik oynatmadan ona baktım.
"Hiç bir şey yapamazsın." Dedim bir adım ona yaklaşarak.
Gözlerindeki sarı renk bir ateş gibi kor olurken üzerime atlayacakmış gibi duruyordu. Bu tahmini gerçekleştirmek amaçlı kıpırdandığıbda boğuk bir ses duyduk ikimiz de.
"Maka!"
Gözlerimi Makanın arkasındakı odaya çavirdim. Deku kapının pervazında durmuş çatık kaşlarla bize bakıyordu.
"Git dersind! Katsuki, sen de odama! Şimdi!" Diyerek ikimizi de durdurup tekrar odaya girdi.
"Seni uyarıyorum! Kardeşimden uzaj dur!" Makanın tıslayan sesiyle söylediöi şeyden sonra hızla yanımdan geçerek uzaklaştı.
Ne kadar patron elimden alamaz dese bile burdaki herkesin Dekudan çekindiğini biliyordum. Bir çoğu gerçekten korksa da bazıları saygıdan sözünden çıkmıyordu.
Sarı saçlarımı çekiştirip ağrımı azaltmaya çalışırken büyük adımlarda odaya girdim.
Deku kendi masasında oturmuş birkaç sayfayla ilgileniyordun. Kafasını kaldırıp ilk bana baksa da tekrar önüne döndü.
"Başım ağrıyor. İlacın var mı?” dedim bir ümitle.
Gözünün ucuyla ilk gözlerime sonra dağılmış saçlarıma baktı. Hafif geri çekilip çekmecelerden birini açtı ve aldığı ilaç kutusunu vana attı.
Havada yakaladığım ilacı msadakı suyla içtiğimde kendimi Dekunun masasının karşısındakı ikili koltuğa bıraktım. Lanet rahat koltuk. Yatağımdan bile rahattı.
Dakikalar saniyeleri alırken başımın ağrısı azalmıştı. En azından dayana bilir seviyedeydi.
Kafamı hafif kaldırıp hala iş yapan Dekuya baktım. Kaşlarını çatmış kağıtlara bakıyor, durmadan parmaklarını şıklatıyor, bacağını sallıyordu. Bir şeyden rahatsız olduğu belliydi ama ne olduğunu anlayamıyordum ki.
"İyi misin?" Diye sordum hafif öne gelerek.
İrkilerek bana baktığında kaşları yukarı kalktı. Varlığımı unutmuş olmazdı değil mi?
Elindeki kağıtları masaya bırakıp hızla ayağa kalktı. Gözlerini benden çekerek odadakı tuvalet olduğunu düşündüğüm küçük odaya koştu. Kapı o girdikten sonra kapanırken bense koltuktan kalkmıştım.
"Deku! İyi misin?!" Tuvaletten birkaç öğürtü sesi ve su sesi geliyordu. Kustu mu o?
"Ölmedim!" İyi olduğunu anlatmak için kullandığı kelime beni tahmin etmemişti ama yine de kilitli olduğu için içeri giremiyordum.
Birkaç dakika sonra önüne düşen ıslak yeşil saç tutamlarıyla birlikte tuvaletten çıktı Deku. Yanına gitmek istesem de eliyle beni durdurup birkaç adım uzaklaştı benden.
"İyiyim." Dedi ve elini saçından geçirip yerine oturdu. Tam ağzımı açıp bir şey sorcaklen kapı çaldı.
"Gir." Dekunun boğuk sesiyle birlikte odaya bir adam girmişti.
"Patron, KE6 ve MA6 ajanları geldi. Durum özeti yapıcaklar galiba." Gözü kısacık bir süre bana değip tekrar Dekuya dönmüştü.
"Yeni mi uyanmışlar? 4 gün oldu nerdeyse ve kimse bana gelip bir durum raporu vermedi! Böyle mi yapıyorlar işlerini! Çık ben gel dediğimde gelsinler." Adam kafasını sallayıp çıktığında anlamaz gözlerle baktım yeşillere. Neler oluyor yine?
"Ne oluyor?"
"Katsuki, şimdi şu tuvalete gir ve sesini çıkarma. Ben çık dediğimde çık."
Birkaç kez neden diye sorsamda hiç bir şey söylemeyip beni tuvalete tıkmıştı. Öylece kapının arkasında sessizce dururken ilk olarak Dekunun 'gel' diye seslenmesini duydum.
Kapının açılma ve kapanma sesinden sonra odaya iki kişinin girdiğini belirten ayak sesleri.
Son olarak durduğumda kafamdan aşağı kaynar suların dökülmesini sağlayan o ince sesi duydum. Gözlerim açıkırken istemeden fısıldadım.
"Mina?"
Dı dı dımmmm ba ba ba bammmm.
Nbr gençlik. En uzun bölümüm bu oldu lan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hastalık (DekuBaku)
Random"Ölümümü ilk isteyen sendin, Kacchan. Beni suçlayamazssın..."