24

175 30 28
                                    

Dırımm dırımmm bu bölümde dram varr. Peçetelerinizi hazırlayın. Ben ağladım sizi bilemeyeceğim artık.

Bölümün ilk kısmını
Rauf Faik- вечера şarkısıyla yazdım. Siz de dinleyin.

Ellerini cebine sıkıştırdı sarışın. Hava soğuktu, hava çok soğuktu. Ruhunu bile dondurucak kadar.

Bir gecede sönmüştü üç yıllık yangını oğlanın. Tek bir yorğunluktan mezar başında uyumasına bakmıştı şimdiye kadar bildiği bütün doğruların yıkılması.

Oysa o mezar başında sonsuz kez sabahlamıştı, oysa bu ilk bitap düşüşü değildi onun.

Daha çok sığındı onunkoruyamayan hırkasına. Belkide dışarda abartdığı kadar soğuk yoktu ama içindeki yıllık yangının sönüşünü şimdi hiss ediyordu. Hem de iliklerine kadar.

Yanında kendinden epey uzun bir adamla yürüyordu sarışın. Rotası belliydi, yuvası, yeri belliydi. Evi belliydi oğlanına ama neden bu kadar vatansız hiss ediyordu şimdi?

Neden böyle sürgünde gibi, memleketinden kovulmuş gibiydi ki?

Ne demişdi kurban olduğu yeşiller ona? "Artık sana ihtiyacım kalmadı."

Peki ya onun ihtiyacı? Hiç yok muydu? Onun kalbinin atışını sorgulayacak kimse yokmuydu?

Soyuktan kızaran burnunu çekti usulca. Artık bir alışkanlıktı bu, yıllardır yaşlar durmayan gözü gibi, burnu da akardı devamlı sarışının. Her şey ona inat en çelik haliyle önünde dikilir, inşa ettiği duvarları yıkmak için yartılmış süvari ordu gibi, onu parçalamaya gelmiş bilmem kaç başlı yaratık gibi surlarına dayanırdı.

Şimdi ne olmuştu peki? Evine gidiyordu, ya da evinden kovulmuştu..

Dakikalardır sadece düm düz yürüyen oğlan yanındakı adamın durmasıyla yürümeyi kesti. Kafasındakı sesler durmaksızın çığlıkları basarak onu uyarsa da en yılgın haliyle kaldırdı kafasını. Önündeki kahverengi çelik kapıya baktı, tanıdık kapıya.

Anlık olarak kapının açılışını ve yanındakı adamın umursamaz sesini duydu. "İyi akşamlar. Ben polis memuruyum. Size oğlunuzu getirdim. Kendisinin ifadesi ve işlemleri alındı. İyi günler." Diyip arkasını döndü ve ordan uzaklaştı.

Şimdi Katsuki günlerdir özlediğini düşündüyü annesinin bir çift kırmızılarına bakıyordu. Oğlunu karşısında gören kadının gözleri anında dolmuş, kalbi mutluluk ve endişeyle delice çarpmıştı.

"Katsuki!" Diye haykırıp oğluna uzandı kolları. Onu özlemle sarıp sarmalarken, doğduğu ilk anın hissini yaşadı yaşlı kadın. Oğlunu kucağına aldığı ilk anı, sonunda ona kavuşmanın saf mutluluğunu.

Kokusunu derin derin içine çekerken hıçkırarak aölamak istedi. Hiç susmadan ağlamak. Onu kaybettiğini sanmıştı, günlerdir görmediği oölunun bir köşede ölü bulunacağını bile düşünmüştü nefesi kesilerek.

Okulunu, şehiri, karakolu bir birine katmış, bütün tanıdıkları harakete geçirerek sokak sokak onu aramıştı kadın. Kahramanları devreye sokmuştu. Zaten onlar için de lisansı olan potansiyel bir kahramanın bir gecede kayıplara karışması büyük bir olaydı.

Sarışın güçsüz kollarını annesine sardığında bir şeylerin içinde kırıldığını hatta parçalanıp tuzla buz olduğunu hiss etti. Gözlerini evin kapısına çevirdiğinde kapıda titryen çenesiyle onları izleyen babasını gördü.

Babasıyla her zaman iyiydi sarışının arası. Çocukluğundan beri annesine daha çok bağlı olsa bile babası her oğlanın olduğu gibi onunda ilk kahramanıydı. Şimdi daha çok anlamıştı asıl kurtarıcının kim olduğunu.

Annesinin kollarından usulca çıkarak birkaç adım attı ışığı yanan eve doğru. Kolları havaya kalkarken acı dolu bir ses çıkardı dudaklarından "Baba." diye. Nefesi kesilirken söylediği son söz gibi çıkmış, salise farkıyla babasının onu yakalamasına izin vermişti.

Kollarını ilk ve en güçlü kahramanına dolarken anlık huzur duydu derinlerde, paramparça olan tüm hücrelerinin ardında.

"Oğlum." Diye karşılık alırken daha sıkı sardı adamın boynunu.

"Baba!" Bir acı dolu haykırış daha bıraktı babasının ruhunu delerek. "Kurtar beni baba! Artık her gün ölmek istemiyorum!" Öğrendiği gerçeklerden beri ilk kez ağlıyordu sarışın.

Şimdiye kadar nasıl dayandığı dehşet verici bir muammaydı. Gerçeklerin acısı şimdi vuruyordu yüzüne. Salya sümük ağlarken, gözlerinin yaşı durmazken, babasının sım sıkı kolları arasında hiss ettmişti derin acıyı.

Bir yerini çarpan ama ağlamayan çocuk gibiydi, üzerindeki ilgiyi hiss ettiği an acılar içinde bağırışları kopmuştu dudaklarından. Çatlayan boğazını zorluyordu yüksek desibelleri.

Bu kadar acının günahını boynuna alacak ne yapmıştı?

#####

"Adamı duydun, ifadesi alındı dedi. Artık bırak."

"Nasıl bırakayım, Masaru. Çocuğun ne hale geldiğini görmedin mi?"

"Yeter artık, Mitsuki. O benim de oğlum! Ve emin ol ben de en az senin kadar onun için endişeleniyorum! Ama artık bunun onun içindeki bireysel savaşı olduğunu anla! O artık çocuk değil. Anla bunu. Bırakta bir de kendine geldiğinde onu dinleyelim."

Gözlerini açmak istemiyordu sarışın. Annesi ve babasının tartışan sesini duyuyordu ama tepki vermiyordu.

Dekunun babasının yanındayken birden bire ona artık gide biliceğini söylemiş, ona ailesine ve polislere ne söyleyeceğini anlatmış ve onu bir polisle evine göndermişti. Başka da bir şey söylememişti.

Yavaşça yattığı yerden doğruldu. Hiç iştahı yoltu ama yemek yemesi gerekiyordu. En son yediği şey sabah odasına gönderilen kahvaltıydı. Köşkteyken her öğün odasına getirilordu, hatta çoğu ne hikmetse en sevdiyi yemekler oluyordu.

Yataktan çıkıp odanın kapısına yürüdü. Annesi sık sık onu kontrol etmek için kapıyı aralık bırakmıştı. Odadan çıkıp merdivenleri inerken salonda sıkıntılı bir şekilde oturan ailesine baktı.

"Anne." Dedi kısık sesiyle. Bu kelimeyi çoğu zaman kullanmazdı. Daha çox 'yaşlı kadın' 'moruk' gibi kelimeler kullansa da şimdi içinden sadece anne demek geliyordu. Küçük bir çocuğun annesine olan muhtaçlığı gibiydi.

"Oğlum." Diyip ayağa kalktı kadın. Hızla oğlunu yanına oturtup saçını okşadı.

"Yemek var mı?"

"Var oğlum. Var var. Ne istersin? Yapayım sana hemen." Çaresizlikle içi kavruldu. Oğlunun yemediği yemeklere mız mızlanmasını bile özlemişti.

"Ne varsa onu ver anne. İki lokma bir şey yiyeceğim." Yüzünü sıktı parmakları arasında.

"Hemen." Annesi kalkıp hızla mutfağa koşmuştu. Oğluna istemese bile seviği bir kaç bir şey yapacaktı.

"Katsuki. Biraz konuşmak istermisin?" Babasının tereddütlü sesiyle ona döndü sarışın. Elbette bir şeyler konuşmalıydı artık.

Usulca kafasını sallayıp babasının koltukta yanlna kaymasını izledi. Elini oölunun sırtına atan adam derin bir nefes aldı. "Nerdeydin?"

Nerdeydi? Ait olduğu yerin orası olmadığını söylemişti sarışın. Evine dönmek istediğini de. Peki ya neden şimdi içini yabancılık hissi kaplamıştı?

"Bunu söylemeyeceğim. Başka bir şey sor." Geçişdirmek istiyordu sarışın. Gerçeği öğrenmemelilerdi, yalanıysa söylemek istemiyordu.

"Peki.. neden geç döndün? Zorla bir şey olmadı değil mi?" Katsuki kafasını yerden kaldırıp babasına baktı bir süre. Zorla. Zorla mı olmuştu bunca şey?

"Hayır." dedi kafasını yana yatırarak. Buruk ve acı dolu bir tebessüm yerleşti dudaklarına. "Hayatımın en güzel, acı dolu günleriydi, baba. Çok güzeldi."

Hastalık (DekuBaku)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin