"Oğlum, bundan da ye." Elime börek tıkıştıran kadına baktım ağzım doluyken. Dün gelip yemek istediğimden beri böyleydi. Hatta ben körili pilav istiyorum dediğimde yarım saat ağlamıştı bile.
Sabah kalkıp kahvaltı için o kadar şey hazırlamıştı ki, babam bile şaşırmıştı. Her yaptığından da ağzıma tıkmadan durmuyordu.
Dünden beri dehşet iştahım açılmıştı. Ne bulduysam yiyordum. Şu an bu yaşlı kadının verdiklerini bile hiç zorlanmadan yemiştim.
Dekunun öldüğü günden beri hiç bir zaman yemeğim 1 öğünden fazlasını geçmezdi. En fazla 4 5 saat uyur, günün yarısını antrenmanda ya da bir şeyleri yumruklayarak geçiriyordum. İçimdeki öfke büyüdükçe büyüyor, boğazımı tıkıyor, bilinç altımı ele geçiriyordu. Artık her gün o lanet günü rüyamda görüp uyanıyordum.
Bunların hepsinin dehşet yıpratıcı bir şey olduğunu söylemeye gerek yoktu her halde.
Ağzımdakı ve karının elime tıktığı böreği de çiğneyip ayağa kalktım. Çantamı alırken babamla annemin bana dolu gözlerle baktığını gördüğümde iç çektim. Onlar da bu dönemde benim için çok acı çekmişti.
Peki ya neden şimdi her şey düzelmiş gibiydi ki. Neden iştshım açılmıştı, neden artık rüya görmeyor, her sabah kemiklerim ufalanır gibi olmuyordu? İçimde sıkıntı yok olmuştu birden bire.
Her şey o gece olmuştu emindim. Bir şey olduğuna emindim ama ne olduğunu asla anlamıyordum. Galiba Dekuya yine ulaşmaya çalışsam iyi olucaktı.
Evden çıkıp kaldırımdan yürümeye başladım. Bu senenin de bitmesine 2 3 ay kalmıştı ve büyük sınava gireceğimizi biliyordum. Lisansımı aldığımdan beri bir çok yerde staj yapsam da hiç biri kalıcı olamamıştı ve artık kalıcı bir yer bulmam gerekiyordu. Ya da tabi uslu durup stajın sonunda beni işe almalarını sağlamam.
Okula vardığımda sınıf fazla sessizdi. Sensein gelmemesine rağmen kimse ses çıkarmadan hatta sohbet bile etmeden oturmuştu.
Ne olduğunu sormank için yan masada oturan Minaya döndüm. Benim döndüğümü görünce etrafa hızlı bir bakış atıp biraz bana doğru yaklaştı.
"Biri örgütün bu gece bir şeyler yapacağı hakkında bir bilgi sızdırmış." Dedi fısıldayarak. Kaşlarımı çatıp ben de yaklaştım ona doğru.
"Sizin örgüt mü?" Dedim şaşkınca. Bunu nasıl sızdırmışlardı?
"İşte onu bilmiyoruz. Bizimkilerde öyle bir sızdırma asla olmaz. Tabi bizede bunun hakkında bir uyarı da gelmedi. Biz Maka ya da kötüler birliğinden birine ulaşmaya çalışsak da bir sonuç yok."
"Hepimiz birimiz için saldırısı olacağını mı söylüyorsun yani?" Dedim anlamayarak.
"Bilmiyorum. Hepimiz birimiz için çok tituz çalışır. Bizim onların içinde çok seyrek adamlarımız olur. Onlar da neden böyle bir sızıntı yapsınlar ki? Sonuçta diğer saldırıların yerin ve zamanın bile bilmemize rağmen hiç birini halkla ya da başka biriyle paylaşmadık."
"Mesela geçen yıl olan büyük saldırı olduğunda bizimkiler plandan haberi vardı, ama hiç bir şey yapmamıştık." Kirishima konuştuğunda ona dönmüştük. Sırasından uzanarak kafasını bizimkine tokuşturmuştu.
Düşünceli bir şekilde geri çekildim. Yani şimdi bir şey olucaktı ama kimsenin haberi yok muydu? Bilginin nasıl sızdırıla bileceğini düşündüm. Minanın dediğine göre iki seçenek vardı. Ya Dekunun adamlarından biri köşkün saldırı yapacağını sızdırmıştı ya da yine Dekunun adamlarından biri Hepimiz Birimiz İçinin bu geceki planını sızdırmıştı.
Peki ya saldırı ne olucaktı?
######
"Dibimde dolaşmaktan vazgeçin artık." Dedim bıkkınlıla. Kirishima ve Mina dersler bitmesine rağmen hala peşimdelerdi. Nereye gidersem ordaydılar.
"Bu bizim işimiz Bakugo. Zorluk çıkarmasan olmaz mı?" Bok kafalının lafına göz devirdim. İş iş iş ble ble ble.
"Patron bu gece saldırı olacağını bilmemize rağmen senin yanında olmadığımızı anlarsa biteriz."
"Eskiden saladırı olduğunda nerdeydiniz peki? O zaman patronunuz sizi öldürmüyormuydu?" Dedim alayla.
Bir birlerine bakıp sırıtdıklarında göz devirdim. Gizlice peşime takıldıklarını tahmin ediyordum zaten.
"Çok iyi saklanmışız ha." Dedi Mina qururla.
Birden bire kopan büyük patlamayla arkamızı döndük. Gördüğümüz şeyle dehşetle açıldı gözlerim. Devasa bir nomu binaların arasından koşarak geliyordu.
"Koş koş!" Kirishima hızla kolumdna tutup beni sürüklerken Mina da peşimizden gelmişti.
"Bırakın! Kaçacakmıyız lan dövüşten!" Diye bağırdım sinirle.
"Evet kaçacağız!" Kirinin bağırmasıyla kolumu daha çok çektim kendime doğru. Ormanlık alana girmiştik bile.
"Kendimi koruya bilceğimi biliyorsunuz değilmi?! Şimdiye kadar nasıl yaşadım ben?!"
"Bir şeyi de kolaylaştır Bakugo! Dekunun izni olmadan savaşmayacağını bile anlamadın mı artık!" Omuzlarımdan tutup yüzümü kendisine çevirdi. "Bize sorun yok, savaşa gire bilir haberi gelene karadar hiç bir yere gidemezsin!"
Şokla bağıran adama baktım. Ne yani şimdiye kadar girdiğim savaşlarda bile onun izni mi vardı?
"Açmıyorlar!" Sinirle telefonu indirdi kulağından Mina.
Arkamı döndüğümde ateşler içinde yanan binaları gördüm. Bir kaç kahraman gelmiş nomu durdurmaya çalışsa da başarılı olamamış gibi görünüyordu.
Sinirli bir nefes verip Kirishimanın boşluğunduan yararlanıp hızla elinden çıktım. Savaş alanına doğru koşarken arkamdan bağırmalarını duyuyordum.
Patlamalarla havalanırken tam alanın artasına atmıştım kendimi. Burası ölüm alanı gibiydi. Koşuşturan siviller ve bir şeyler yapmaya çalışan kahramanlar.
Nomu kendini çok çabuk yeniliyor, vuruşlar ona tesir bile etmiyordu. Tam öne atılıcak ken. Önümde beliren buz duvarla yerimde kaldım.
"Bakugo! Ne işin var senin burda?" Yarım piçin koşarak yanıma gelmesiyle göz devirdim. Benim bu lanet olası yerde görevim kahramanlık değil mi amına koyayım!
"Ne! Nee! Bir rahat vermediniz!"
"Sensei karışmayın dedi. Senin burda ne işin var?" Yanıma gelirken konuştu.
"Senin ne işin var o zaman?!"
"Sivilleri tahliye ediyorum."
"İşte bende sorunu kökünden hall ediyorum!" Diye bağırıp hızla duvarın üstümden geçtim. Arkamdan hala birileri bağırmaya devam ederken koca yaratığın üstüne doğru uçuyordum bile.
En fazla ölücektim değil mi?
O kadar da uzun olmayan ama uzun olan bir bölüm. Buyrun abicim nimet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hastalık (DekuBaku)
Random"Ölümümü ilk isteyen sendin, Kacchan. Beni suçlayamazssın..."