Dışarıyı soğuk hava esir almış, elimi ısıtan kahvem. Makineden taze almıştım. Kupamı dudaklarıma götürmüştüm ki, bi ses duydum. "Aylin kannst du mal kommen..?"("Aylin bi gelebilir misin?") Bende diyordum, acaba ne zaman beni çağıracaklar diye. Kahvemi mutsuz bir şekilde masaya geri koydum ve odadan çıktım. Benim mesleğimde sicak bir şeyler içmek olsun, ağzıma bir lokma yemek almaya kalkayım hep engelleniyorum. Bu devirde hemşire olmak çok zor. Hele hele kendi öz memleketinde değilsen, hayat bir tık daha zorlaşıyor. Kendi canını hiçe sayarak, insanların hayatlarını kurtarmaya başlıyorsun.. hayatımın özü bu. Ama seviyordum mesleğimi.
Hızlı adımlarla doktor martinin yanına varmıştım. "Was kann ich für Sie machen Herr Doktor?" (" sizin için ne yapabilirim doktor bey?") karşımda kırk elli yaşlarına dayanmış, kır saçlı, 170 boylarında hafif göbekli bir adam duruyordu. Koyu mavi Scrubs giyiminde beyaz önlüğün altında gözüküyordu. Alnından ter damlaları akan adamın boynunda stetoskop asılı duruyordu. Sonra yorgun sesiyle konuşmaya başladı. "In Zimmer 3 muss eine Cholin- Infusion laufen. Dann in Zimmer 6 muss der Blutdruck alle 40 Minuten nach gemessen werden. Wir müssen die Patienten in Zimmer 2 und 5 jeweils ein kompletes Blutbild ins Labor verschicken. Und die Patientin in Zimmer 1 soll die Prämed sofort ablaufen und dann geht sie auf die Station D24 und dann folgt dass ganze Prozedere für die Op ab. Alles klar?!!" ( üçüncü odadaki hastaya kolin infuzyonu gerekli. Ardından altıncı odada bulunan hastaya her 40 dakikaya tansiyonu ölçmeniz gerekli. İkinci ve beşinci odada bulunan hastalardan birer tam kan sayımı almamız gerek. Onları hemen laboratuvara yollamalıyız. Birinci odada bulunan hastayıda anesteziyle görüştürmeli, ardından onu D24 bölüme aktaracak. Orada ameliyat için gerekli prosedürler uygulanacak. Anlaşıldı mı?!!") saat gecenin beşiydi ve mesaimin bitimine bi bir saat falan vardı.
Tüm gece ayrı bi stres, ayrı bir yorgunlukla geçti. Uyku düzeni diye bir şey yoktu artık. Sabah işe gidiyordum öğlene doğru çıkıyor. Ve aynı günün gecesinde vardiyayı alıyordum. Bu rutin son üç dört gündür böyleydi. Personal eksikliğimiz vardı. Aynı zamanda kış olduğu için bir çok kaza gerçekleşiyordu.. Başımı yukarı aşağa sallarken İngilizce üzeri söylenen "yes"kelimesini söyledim ve doktorun yanından uzaklaştım.
Öncelikle doktorun bana söylediği her şeyi cebimden çıkartığım küçük A5 boyutundan oluşan kırmızı defterime not aldım:-Z. 3 -> Cholin Inf.
-Z. 2+5 kompl.Blutbild
-Z.1 prämed _> D24 für OpO sırada mesai arkadaşım Layla yanıma geldi. Yaklaşık aynı boylardaydık. Onun teni benden biraz açıktı. Sarıya boyattığı saçlarını topuz haline yapmıştı. Hijyenik kurallarına göre saçımızın açık olması, açık ayakkabı giyinmemiz, özellikle şu "Crocs" diye söz edilen terlikler olsun, öjeli tırnak/ sahte tırnak, bileklik, saat yüzük vesaire olsun, tam anlamıyla yasaktı. Yinede yapanlar vardı. Layla harry potter tarzı bir gözlük takıyordu. Bileğinde ise küçük üç kelebek çember halinde dövme olarak çizilmişti.
Layla Bulgaristan'dan geliyordu ve onunla mesleğe başlarken tanışmıştık. Bi deftere bi bana baktı, ardından "ich übernehme die Infusion in Zimmer 3, tamam habibii!!" ( „üç numaradaki infusyon bende, tamam mı hayatım!!") ona tebessümle baktım ve "i love you habibii" ("seni seviyorum hayatımm") deyip elimi kalp yaptım. O da yanımdan uzaklaştı. Ben de gerekli diğer ihtiyaçları alırken bir yandan da anestiyi arıyordum.
"Hallo ich bin Aylin von der ZNA. Wir brauchen dringend den Arzt für die Aufklärung! Die Patientin liegt in Zimmer eins." ( „Merhaba ben Aylin, acil servirsten ariyorum. Bize acilen anestezi doktoru gerekli. Hasta ise birinci odada.") karşı tarafı son sinir hüçrelerimle dinledikten hemen sonra karşı tarafa "Ja ich kann Sie verstehen, aber es ist ein Notfall und Doktor Martin hat es eingefordert. Also BITTE geben sie dem jeweiglichen Artzt Bescheid, der momentan Dienst hat. Das ist ein NOTFALL!!" („ Evet sizi anliyorum, lakin bu bir acil durum. Doktor Martin bunu emretti. Yani LÜTFEN şuan mesaisi olan doktoru buraya yönlendirin. ACİL!!") dedikten hemen sonra telefonu kapatıp, cebimin ön yakasına taktım. Yeterince stresli bir mesai geçirirken, telefonda boş boş konuşan bencil insanlarla konuşmak ağır geliyormuş insana. Biz burada insanların canıyla uğraşalım, telefonda konuşan kadın ise kendi derdiyle. Yok neymiş şuan mola yapiyormuş, mesaisi bitmek üzereymiş. Uğraşamazmış. Yarım saat sonra arayacakmışım. İşine gelmiyor demiyorda, yarım saat sonra mesai değişimin de ara diyor. Te Allahım yaa.. Şeytan diyor, git bunun gibilerin saçlarını başını dağıt. Gerçi o da yetmez. Bunlar insanı katil yapar, KATİL! Ama işte elimi kirletmeye değmez..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAMAR YOLUNDAN AŞK
Romance"Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun. Beraber olamayız, benim gibi biliyorsun. Bir başka dünyanın insanısın.." Salonda gözlerimiz kesişti. Onca insan arasında birbirimize kederle bakıştık. Etrafımızda olan insanlara aldırış etmeden, gözlerimiz...