(iyi okumalar, bol bol yorum yapmayı unutmayın. Yukarıda bölümün tatlış bir alıntısını bıraktım, bölüm sonunda görüşmek üzere 🤍🫶🏼)Azizin beni eve bırakmasının üzerinden bi dört gün geçti. Ondan sonra da tekrardan iletişime geçmemiştim. Ne onunla, ne de çocuklarla. Arada grupta ömür ve Hira dalaşıyordu, bende mesajları okuyup tebessüm ediyordum o kadar.
Tekrardan işteydim ve yorgun. Tatilimin bitmesi ile peş peşe bi sabahçı, bi öğlenciydim. Sanırım en çok bundan nefret ediyordum..
Zaten uyku düzeni diye bir şey yoktu, bi de öğlenciyken eve anca saat ona doğru gelebiliyordum, o da eğer şanslıysam tabi.. arabam hasar yapmasa, maç gününe denk gelip de çevirmeyle evin yolunu uzatmasam, yada metro vaktinde gelmeyip beni bi yarım saat bekletmese, işte o zaman saat 10 da varırım.
Lakin bu genelde pek mümkün olmuyordu, tabi..
Bir yandan o geceyi düşünürken, öte yandan duygularıma bir anlam yükleyemiyordum. Acil'le gelen bir hastayı muayene ettikten sonra görevli doktoru çağırdım ve odadan çıktım. Mesai arkadaşlarıma haber verip, hava almak için bi hastanenin önüne gittim.
Dışarısı soğuktu, çıkmadan evvel de ceketimi almaya unutmuştum. Geri gidip de almayacaktım, açıkçası üşendim desem yeri. Ayrıca ne olacak ya, donacam mı sanki? Ehhh evet? Ne ara geldin sen, bi git ya.
Hastanenin girişinin biraz ilerisinde ahşaptan oluşan birer (bahçe) bankı vardı. Birinde bir anne ve çocuğu otururken, öteki boştu. Bende oraya geçip oturdum. Sonra gözlerimi karanlık gökyüzüne dikmiştim.
"Aynı karanlık örtse de üstümüzü, herkes kendi gecesinden izler başka bir gökyüzü." dedi Novalis, Geceye övgüler kitabında.
Gözlerimi yumdum, ve ana teslim ettim bedenimi. Ne kadar öyle o halimle kaldım bilmiyorum, lakin bir ürperti sardı bedenimi, gözlerimi açtım. Açmam ile de derin bir nefes alı verdim. Almanların, daha doğrusu hristiyanların Noel'ine sayılı gün kalmıştı, bu durumda da biraz ilerde olan büyük çam ağacı gözüküyordu. Işıl Işıl geceyi aydınlatmıştı.
Sonra sağımda bir ses duyarak arkaya yaslamış olduğum kafamı o yöne çevirdim. "Selam.." dedi, karşımda iki karton bardak kahve ile elinde tutan Aziz. Ne zaman gelmişti ki?
Onu gördüğüme mutlu olmuştum, sonuçta bir kaç gündür yine aynı suratsız insanlar ile yabancı yüzler görmeye bıkmıştım. Tanıdık bir yüzü görmek, bilmiyorum niye ama tebessüm etmeme izin verdi. "Selam, otursana." dedim nezaketen. Belki oturmayacak AA, belki başka bir işi vardır, sana ne kızım yaa.. haklısın iç ses, böyle de emri vaki oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAMAR YOLUNDAN AŞK
Romance"Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun. Beraber olamayız, benim gibi biliyorsun. Bir başka dünyanın insanısın.." Salonda gözlerimiz kesişti. Onca insan arasında birbirimize kederle bakıştık. Etrafımızda olan insanlara aldırış etmeden, gözlerimiz...